Hiç kimsenin tüm müzikleri ve isimleri bilmesinin mümkün olmadığını söylerim hep, ama benim işimde bu yapılabilir. Her zaman farklı müzisyenlerle yüz yüze röportaj fırsatım olduğu için çok şanslıyım ve bu sohbetler sayesinde onları daha iyi tanıyabiliyorum. Mesela konuşurkenki tavırları, farklı şeylere bakışları, diğer grup üyeleriyle röportaj öncesi ve sonrasındaki iletişimleri gibi tüm bu ayrıntılar onların farklı yönlerini de anlamamı sağlıyor.
ONE OK ROCK ismini ilk defa 2013’te, Hong Kong’daki ilk
konserlerinden birkaç ay önce duymaya başlamıştım. Şarkılarını dinlediğimde
“Clock Strikes” ve “Jinsei x Boku=” albümlerine aşık olmuştum. Sonrasında
bire bir röportaj yapma ve onların bakış açılarını anlama şansımın olması işimi
sevme ve ondan asla bıkmama sebeplerimden biridir.
Japon müzisyenlerle konuşurken her zaman biraz kısıtlanmış
konuşulur, genelde soruların önceden çıktısı verilir. Bu defa geçen seferki
gibi röportaj gene 30 dakikaydı. Sorular önceden verilmiş olmasına rağmen müzik
hakkında konuşmaya başladığımız anda çok doğal ve içten geldiği gibi bir sohbet
yaşadık. ONE OK ROCK’la yaptığım bu iki görüşme bende pozitif etki bıraktı.
Japonya’daki müzik sektörü ve duruşları tüm Asya ülkeleri içinde hala en
güçlüsü.
Röportaj, ONE OK ROCK’ın Hong Kong ‘Asiaworld Expo
SkyCity’deki konserinin bir gün öncesine, Marriott Hotel saat 16:45 oda
numarası 4 olarak ayarlanmıştı. Oraya vardığımda onlar bir önceki görüşmenin
fotoğraf çekimlerini yapıyorlardı. Taka beni gördü ve sıcak bir şekilde
karşıladı. “Seni tekrar gördüğüme sevindim!” demesi beni çok mutlu etti.
Röportajdan önce birkaç fotoğraf çektik. Dört üye de tam
karşımda oturuyordu, sağdan sola Ryota, Tomoya, Toru, Taka sıralamasındaydılar.
Taka’nın ortalarında durmuyor olmasına şaşırmıştım. Ben tam Tomoya’nın
karşısındaydım ve o bana en uzak noktadaydı. Mikrofonu Taka’ya doğru ayarlamayı
düşündüm ama ona hayran odaklı davranmış olacaktım, o yüzden ortada bıraktım.
Neyse ki üyelerin hepsi röportaj boyunca aktifti, konuşma neşeli geçti ve çok
güldük. İşte sorular ve cevaplar:
-Yeni albümünüz 35xxxv’de, albüm giriş müziği “35xxxv” Taka
tarafından yazılan enstrumantal bir parça ve arkasından da “Take me to the top”
şarkısı geliyor. Neden bu şekilde?
Taka: Bir film izlerken hikayenin bazı sahnelerini
hatırlamanızı sağlayan bir müzik olur genelde. Albümdeki girişi ve “Take me to
the top”ı belli bir sıralamaya göre yazdım, bir film introsundaki gibi ifade
etmek istedim. Film izlemeyi severim ve açılışın verdiği bu his hoşuma gidiyor.
-Bu albümde 5 Seconds Of Mars, The Used gibi gruplarla da
iş yapmış Colin Brittain ile çalıştınız. Süreç nasıl geçti?
Taka: Onunla John Feldmann aracılığıyla tanıştık. Bir
önceki albümde John’la çalışmıştık ve bize Colin’i önerdi. Görüştüğümüzde
benzer tarza sahip olduğumuzu fark ettik. Böylece serbest bir çalışma ortaya
koymaya karar verdik ve farklı fikirlerin üstüne gittik.
-ONE OK ROCK, artı John Feldmann ve Colin Brittain,
aranızdaki iletişim nasıldı?
Taka: Take me to the top ve cry out gibi albümdeki 3 şarkı
için birlikte çalıştık. Başta ben şarkının tarzı ve ne yönde olacağına karar
verdim ve hatta bir kısmını yazdım. Sonrasında John ve Colin ile üstünde
düşündük. Sonucunda da içimize sinen birkaç birlikte çalışma çıkardık.
-Geçen sene ONE OK ROCK’ın 10. yıl dönümüydü. Daha önce
yurt dışına açılmak istediğinizi söylemiştiniz ve şimdi bunu başardınız.
Geçtiğimiz bu 10 yıl için neler hissediyorsunuz?
Taka: Şimdiden 10 yıl oldu mu?
Toru: Evet, çok çabuk geçti. Geriye dönüp bakınca dördümüz hep
birlikte ileriye gittik, açıkçası birimiz bile eksik olsak bunu başaramazdık.
Bugün hala bir aradayız, çünkü aynı hedefe sahibiz ve inanıyorum ki birlikte
kalmaya devam edersek bizi hiçbir şey durduramaz.
-Son albümünüz Oricon listesinde 1 numaraya yerleşti.
Önceki son 2 albümün listenin 2 numarasında kaldığını düşünürsek bu güzel bir
ilerleme. Böyle şeyler grup ve müzisyenler için önemli mi?
Taka: Şampiyon olmayı seviyorum ve tabi ki albüm 1 numaraya
çıktığı için mutluyuz. Ama aslında çok da önemli değil, çünkü sadece kısa bir
dönemi temsil ediyor, kalıcı değil. Bu yüzden çok umursamıyoruz.
-Birkaç yıldır yurtdışında tura çıkıyorsunuz. Yabancı ülkelerde
sahne almanın en büyük getirisi nedir?
Taka: Japon hayranlarımızı seviyoruz, hatta yurtdışı
konserlerimizden sonra daha da sevmeye başladık. Onlar bizim için özel ve tüm
güçleriyle destek veriyorlar. Yabancı ülkelerde atmosfer ve seyircilerin
tepkisi bölgesel kültüre göre değişiyor. Bu sayede oradaki sektörü anlama
şansımız da oluyor. Büyük avantajı var.
-Geçmişte unutamadığınız herhangi bir yurtdışı konseriniz
oldu mu? Her seferinde daha fazlasını elde etmek için bir istek duyuyor
musunuz?
Taka: Birini seçmek zor ve seçmenin mümkün olmadığı tüm bu
konser turlarına devam etmek istiyoruz. Turda bizi motive eden enerji de bu.
Her seferinde bir öncekinden daha iyisi olsun istiyorum. Felsefem “Bugün dünden
daha iyi olmalı”
-Yeni albümle ilgili herhangi bir haber var mı?
Taka: Evet, bu sene yeni bir müziğimiz olacak, 2016’da
çıkarmayı düşünüyoruz.
-Bunu Ryota’ya sormak istiyorum. Red Hot Chilli Peppers’dan
Flea sayesinde bas çalmaya başladığını söylemiştin, neden? Çoğu insan sahnede bas
gitaristin diğer üyelerden daha önemsiz olduğunu düşünür, bu konuda ne
düşünüyorsun? Niye bir bas gitarist olmayı seçtin? Çoğu basçı bas gitar sesinin kalp atış sesine benzediğini söyler, sen de aynı mı hissediyorsun?
Ryota: Haha, Flea’yı seviyorum, beni çok etkiliyor. Onun sahnedeki
vahşi performansını ve hareketlerini uygulamak istiyorum. Çok havalı ve bir
tarzı var. Flea’yı sevdiğim için Toru bana bas gitara başlamamı önerdi ve beni bu
zamana kadar getirdi. Kalp atışı (elini kalbine koyuyor), ben öyle
hissetmiyorum. Şu ana kadar kimseden de duymamıştım. Ama eğer gerçekse, bir
insanın gerçek hislerini tam anlamıyla gösterebiliyor demektir.
-Toru, sen Smashing Pumpkins ve Foo Fighters seviyorsun. Billy
Corgan ve Gave Grohl etkisiyle mi başladı?
Toru: Foo Fighters’ı seviyorum. Sadece bir üye değil, grup
bütün olarak hoşuma gidiyor. Sahne performanslarından müziğe tutumlarına kadar her
şeyleri çok iyi. Aslında en az onlar kadar güçlü birçok yabancı grup da var.
-Hala en çok Gibson Les Paul gitarı mı seviyorsun? Gibson’dan
ilk gitarını? Şu anda kaç gitarın var?
Toru: Evet, sevdiğim markalardan biri de o. Ama çok ağır
bir gitar, o yüzden artık nadiren kullanıyorum. Hmm, şu anda 15 gitarım olmuş
olmalı.
-Senin sıran Tomoya. Diğer üyeler içinde en az profile sen
sahipsin ve internette seni araştırmak oldukça zordu. Bu senin karakteristik
özelliğin mi?
(Herkes gülüyor)
Tomoya: Gerçekten mi? Neden? Hep instagramı güncellerim ve
her zaman fotoğraf yüklerim!
Ryota: Açıkçası biz bile nelerden hoşlanırsın ve hangi
müzisyenleri seversin bilmiyoruz. Süper az profile sahipsin! (Herkes gene
gülüyor)
-O zaman, en sevdiğin baterist?
Tomoya: Belirli biri yok. Geçen sene yurt dışı turundayken
farklı gruplarla tanıştık ve performanslarını izledik. Her grubun kendine has
bir havası, her müzisyenin kendine özgü bir karakteristiği vardı. Başarılarının
sebebinin de bu olduğuna inanıyorum. Hepsinden çok fazla şey öğrendim, o yüzden
kolay kolay birini seçemem.
-Tamam, bu son soru. ONE OK ROCK’ın kendi içindeki ilişkiyi
nasıl tanımlarsınız? Kardeş? Aile? Veya iş arkadaşları?
Taka: Bence saydıklarınızın hepsi. Doğruyu söylemek gerekirse üyelerle ailemden daha fazla zaman geçiriyorum. Bu yüzden aramızda iyi bir ilişki var. Kan bağımız olmasa da derin bir bağa sahibiz.
Source/İng. çeviri: lhmvic @ instagram
TR Çeviri: Cage @ONEOKROCK_TR
Bu sitedeki tüm yazı ve çeviriler facebook.com/OneOkRockTurkey sayfasına aittir.
0 yorum:
Yorum Gönder