3 Mart 2016 Perşembe

Yazar CG | Kategori : , ,


Takeru × Taka Çapraz Sohbet <Bölüm 3>



Sake bardakları yenilendikçe konu da ilk tanışmalarından bugüne değişimleri ve gelişimleri yönünde yavaş yavaş değişmeye başladı.

Sato: Taka önceki haline kıyasla olgunlaştı. 

Taka: Takeru dahil her zaman etrafımda olan arkadaşlarıma borçluyum bunu. Normal yaşantıma devam ettiğim için değişip değişmediğimin ben farkına varamam. Ama yanımdaki arkadaşlarıma baktığımda, mesela Takeru’yu fark ediyorum, o da yavaş yavaş değişiyor. Fark ediyorum çünkü yanındayım. Aynı zamanda ben, onun değişimini fark eden kişi olarak da değişiyorum sanırım… Böylece bir sonraki yaşamam gereken şeyi deneyimleyebilirim. Evet, arkadaşlarım sayesinde. Kelimeler olmasa bile, sadece ruh halime bakarak onlar açıkça beni anlayabiliyor sanırım.

Sato: Muhtemelen ben oldukça değiştim. Ve bunun çok fazla nedeni var. En büyük değişimse daha da tanınan biri haline gelmem oldu, değil mi? Taka’yla ilk tanıştığımızda dünyada kimsenin varlığımdan haberi yoktu. Ama şu anda neyse ki çoğu insan beni bir şekilde tanıyor. Tanışıklığımız böyle bir durumdayken başladığından gün geçtikçe yabancılara karşı daha da çekingen oluyorum.  Daha gençken çekingen olduğumun farkında değildim, ama şimdi çekingenim ve aklımdan geçenleri paylaşmak benim için zor.

–Ünlü Sato Takeru olduğun için daha fazla insan sana yaklaşmaya çalışıyordur herhalde. 

Sato: Bu yüzden gittikçe daha da fazla “Sato Takeru”yu korumaya eğilimli oluyorum. Mesela birazcık da olsa yorgunluğumu göstersem bana “Ne soğuk biri” diyebiliyorlar. Bu mantığı ne kadar özümsersem insanlara da o kadar az normal davranabiliyorum. 

Taka: Bu durumda aramızdaki ilişki değişti ve artık “karı koca” gibi olmuşuz gibi hissediyoruz haha. 

Sato: Benim erkek arkadaşım, kız arkadaşım, en yakın dostum, kocam, karım. Evli insanlarız, ikimiz de, değil mi? 

Taka: Bunu başkalarına açıklamak oldukça zor olacak haha. Ama işte Takeru isimli kişi burada ve ben onun karısıyım, değil mi? Eğer yıllar sonra kocam işinden istifa edip kırsalda çiftçi olmak isterse onu durdurmam. Çünkü öyle biridir, onu durdurmak işe yaramaz. Bu yüzden o durumdan keyif alırım, onu asla durdurmam. 

Sato: Doğru.

Taka: Deneyebilirsin. Sonra fikirlerini benimle paylaş, seni anlarım. Sen de aynısını yapardın diye düşünüyorum, doğru mu?

Sato: Taka bazen o anın etkisiyle birşeyler söyler. Yani böyle bir şey olsa söyleyeceği şey, “Mutlaka başka bir yol daha olmalı” olurdu. Ama düşündükten sonra, üstünde oldukça fazla düşündükten sonra karar verdiyse onu asla durdurmam. Bu kız arkadaş-erkek arkadaş gibiyiz tarzındaki arkadaşlığımızın olma nedeni gittiğim bir konserdeydi… Nerdeyse bütün OOR konserlerine gittim… Ve bazen bu adamın sağlığı çok kötüyken, soğuk algınlığı varken olan konserlere de gitmem gerekti. Çok iyi durumdayken olan konserini de görmüştüm, anlarsınız. Onu soğuk algınlığıyla, o kadar kötü bir durumdayken yaptığı bir konserde izlediğimde aynen Minami-chan gibi hissetmiştim, Touch mangasında Tatsuya’nın beyzbol oyununu izlerken olduğu gibi ya da ‘ROOKIES’deki Aniya’yı izleyen Touko gibi hissetmiştim. Ana duygu buydu. Etrafımdaki bütün seyirciler coşku içindeydi, bense oturduğum yerden onu izlerken kendi kendime “Dayan Taka!” diyordum.



Taka: Çalıştığı yere pek sık gitmeme politikam vardır. Takeru ise tabi ki benim iş yaptığım yere geliyor, ama bu bir konser ve bir konser için “başkalarına gösteri sunulan yer” denilir, değil mi? Takeru beni “başkalarına gösteri sunulan yer”e inatla davet etmez. Mesela Amuse aktörleri yıl sonunda bir konser düzenler. “Asla gelme. Eğer gelirsen bir daha asla umursamam” der bana haha. Bizim ilişkimizde bu günlerde ben eş, Takeru’ysa koca rolünde sanırım. Son dediği “Touch”daki Minami-chan’la ilgili ne anlattığını anlamadım, ama geçen sene bir çekimi gördüm, çünkü ‘Rurouni Kenshin’ için bir şarkı yaptığımdan çekimleri görmem gerektiği konusunda ısrarcıydım. O anda “Ah, Takeru’nun hep bahsettiği şey buymuş” demiştim. 

Sato: Henüz film yayınlanmadığı için detaya giremem ama izlemeye geldiği sahne tam olarak “ölüm kalım savaşı” olarak adlandırılabilir.

Taka: “Her zaman kaçıyormuş gibi hissediyorum” cümlesinin anlamı buydu; demiştim ki “Aman Allah’ım! … Bu tek kelimeyle muhteşem…” Takeru her zaman elinden gelenin en iyisini yapar, biliyorum, ve çekimler sırasında birçok kez yemek için buluştuk. Ben yorgunken eve gitmeye ayarlıyımdır, ama Takeru çekim sonrası olsa da gelmeyi asla ihmal etmez. Der ki, leziz bir bira içmek, en iyi arkadaşlarıyla boş boş sohbet etmek ve sonra eve gitmek ona çok iyi geliyormuş. Bence ertesi sabah erkenden çekimi olduğu için daha ağırdan alsa ve doğruca eve gidip yatağa girse daha iyi olurdu. Ama ben “Hadi başka mekana geçelim” dediğimde bile hep bizimle gelir. Eğer birinin morali bozuksa ve onu dinleyecek birine ihtiyacı varsa Takeru mutlaka gidip onu dinler. Onun bu halini bildiğim için, ‘Rurouni Kenshin’ çekimlerini gördüğümde fark ettim ki meğer çok ağır bir iş sonrası bizim yanımıza geliyormuş. Ona duyduğum saygı daha da büyüdü ve olağanüstü biri olduğunu düşündüm. 

– ‘Rurouni Kenshin’e başlamadan önce Takeru-san bunu yapmaya çok hazırdı ve “Eğer (aksiyon) hareketlerim iyi değilse aktörlüğü bırakacağım” demişti. Ve sen Takeru-san’ı çekimlerde gördün. Aklından neler geçti? 

Taka: Sadece Takeru dublör kullanmadan kendi hareketlerini yaptı, değil mi? Bunun gençliğiyle veya başrol olmasıyla alakası yok. Bence o gerçekten muhteşem. Aktörlerin dünyasını bilmem ama Takeru, bir aktör kendi hareketlerini kendi yapamaz, düşüncesini sona erdirdi. Temelde Takeru biraz…benden daha havaidir haha.

Sato: Hayır, hayır, hayır. Nerdeyse en az senin kadar başına buyruğum, değil mi? İkimiz de aynı seviyedeyiz haha. 

Taka: Bu insanların seni nasıl değerlendirdiğine göre değişir. Söz konusu bensem, ben kendimi bazen dolaylı ifade ederim. Ama o “etkilidir”, anlatabiliyor muyum? Bana göre o tam bir kaya gibidir ve örnekleri bana ters olsa da ona uymalıyımdır. Kesin şekilde konuşur ve söyledikleri kelimesi kelimesine doğru çıkar. Muhteşem olup olmamanın önemi yoktur. O kesinlikle inanılmaz biri. Böyle bir ruha sahip. Bu yüzden onu çekimlerde izlerken bunun ötesinde şeyler hissettim. Nerdeyse ağlayacaktım.

Sato: Ben henüz Rurouni Kenshin bölüm 2 ve 3’ü görmedim, ama Taka çoktan ikisini de izledi. Tabi ki tamamlanmış halleri değildi. 

Taka: (Duygusal sesle) İyilerdi…

Sato: Başrol bile henüz görmemiş olmasına rağmen (gülüyor).

Taka: Muhteşemlerdi, gerçekten.

–Çalışmasını gördükten sonra sendeki etkisinden bahsettin mi?

Taka: Oldukça fazla anlattım.

Sato: Evet, konuştu.

Taka: Hiç değiştirmeden aynen tekrar edebilir miyim?

–Evet!

Taka: Mükemmel olduğunu düşündüm. Aslında yansıttığı ruh boşuna değildi. Onun ne kadar yoğun olduğunu ve özel hayatını biliyordum, bu yüzden aradaki uçurum kalbimi sıkıştırdı veya…söylemem gereken şey…ben kendim de sahne insanıyım. Ama aktör olmadığımdan böyle bir rolü oynamanın bu kadar zor olacağını bilmiyordum. Ona dedim ki, “Çok güzel bir filmdi. Yapabileceğinin en iyisini yapmışsın!”

Sato: Filmleri henüz hiç görmediğim için bu noktada bir şey diyemiyorum. Senin gibi ben de izleyebilmek istiyorum. Ben de izlemek istiyorum (gülüyor). Düşündüğümde ONE OK ROCK’ın  'Rurouni Kenshin 1' için tema müziği yapılmasına karar verildiği anı çok net hatırlıyorum.

Taka: Delicesine mutlu olmuştum.

Sato: Resmi olarak karar kesinleşmeden önce, daha ONE OK ROCK şarkı yapmalı diye düşünüp karar verirlerken siz Okinawa’da konser veriyordunuz, değil mi? 

Taka: Evet, öyleydi.

Sato: Ben de izlemek için Okinawa’daydım. Konserden önce mi sonra mıydı hatırlamıyorum ama ikimiz bir et restoranına yemeğe gitmiştik. O zaman ‘Rurouni Kenshin’i çektiğimi biliyordun, değil mi?

Taka: Biliyordum.

Sato: Ve Taka’ya 'ONE OK ROCK filmin ana şarkısı olarak seçilecek gibi görünüyor', demiştim. 

Taka: Çok mutlu olmuştum.

Sato: Evet, mutluluk vericiydi. Bu işi yapmaya başladığımdan beri en mutlu olduğum andı.

Taka: Benim de. “Zamanı geldi! Akıntıyla hareket ederek, yeni jenerasyon tahtı devralmalı!” diye düşünmüştüm. Takeru’yla her zaman böyle şeylerden konuşurdum. Kulağa düşüncesizce gelebilir ama şöyle bir düşüncem vardı, “Daha yaşlı jenerasyonun bunu yapmaya devam etmesinin anlamı yok. Bu bizim büyük bir sıçrayış yapmamız gereken zaman değil mi?” Yani, tabi ki böyle güçlü kelimelerle ifade etmiyordum. (gülüyor)

Sato: Ama arada çok küçük bir fark var.

Taka: Öncelikle, kariyerimiz farklı olsa da benzer hislere sahibiz. “Eğer biz devam etmeseydik şimdi yerimizde kim olurdu?” diye hissederek işimizi yapıyorduk. Bu yüzden çok ciddiydim ve filmin tema şarkısını bizim yapmamıza karar verildiğinde müthiş mutlu olmuştum. Size ne diyeceğim. Takeru’nun olduğu bir iş için müzik yaptığımda her zamankinden tamamen farklı bir şey yaparım. 'Rurouni Kenshin 1' için yaptığımda kesinlikle iyi bir tane yapmalıyım düşüncesinin verdiği çok güçlü bir hisle azmetmiştim. Tabi ki yapabildiğim şey bir şarkı bestelemek ve onu sunmaktı. Ama hayranlarımızı da kapsayacak ONE OK ROCK’ın birlikte yaptığı bir ‘Rurouni Kenshin’ müziği ortaya koymak istedim. Bu yüzden sadece tema müziği için yapılmış gibi durmasını istemedim. Tanıtım filmleri dahil, filmi defalarca izledim, filme nasıl bir şarkı daha iyi uyar diye çok düşündüm. Yardımı olması için ses ilavesi konusunu da araştırdım. “Mix” adında bir çalışma vardı ve daha önce hiç bu işi yapan bu kadar çok kişiyle konuşmamıştım. Genelde bizde tek bir ana ses sorumlusu kaydı yapar ve kayıt sonrası mixi gerçekleştirir. Ama bu şarkı için aynısını yapmadık. Tek seferde dört ayrı mixere şarkıyı gönderdim ve hangi sesin daha iyi olduğuna karar verdim. Üstünde büyük ciddiyetle çalıştım, daha önce olmadığım kadar titizdim. Sonra ikinci film ‘Kyoto Inferno’ için de bizim şarkı yapmamıza karar verdiler. Bu bana, sanki bu benim filmimmiş gibi hissettirdi. Sanki filmi yapan insanlardan biriymişiz gibi hissettim. Özetle bir filmi yapmak için birçok farklı ekibe ihtiyacın vardır, yönetmen, oyuncular, kameraman, ses, ışık teknisyenleri, yapım koordinatörü, ve daha birçoğuna. Ve ben, sanki o ekiplerden birinin üyesiymişiz gibi hissettim. 

Sato: Mix konusunu ilk defa duydum. Ama hevesinin farkındaydım. Taka kendisi “Bu benim en iyi çalışmam!” demişti. Şarkıyı duymamla “Muhteşem!” diye düşünmüştüm. Ve “Evet! Bu kesinlikle tema müziği!” ortak fikrini paylaşmıştık. 

Taka: Yapmıştık.

Sato: Senin evindeydi, ikimizdik.

Taka: O zaman daha önce yaptığım şarkılar içinde tam puan verebileceğim tek şarkı olduğundan oldukça emindim. Ve Takeru’nun başrol olduğu filmin tema müziği olduğu için oldukça mutluydum.

Sato: Şarkıyı ilk defa Taka’nın evinde onunla birlikte dinledim. 

Taka: Evet.

Sato: Her zamanki gibi senin odandaydık.

Taka: “Mükemmel bir şarkı yaptım” diyerek şarkıyı çaldım. Şarkı piyano ile başlıyordu. OOR’ın piyanoyla başlayan bir ya da iki şarkısı vadır ve bu piyano kısımları daha sonra eklenmiştir. Sadece bu şarkı baştan sona piyanoyla yapılmış ve arkasından gitar, bas ve bateri ilave edilmişti. Çok iyi şarkılar bestelenirken fazla zaman almaz. Hızlı yapılırlar. OOR üyeleriyle şarkıyı yaparken hepimiz bazen böyle hissettik, ama tek başıma yaparken hiç böyle hissetmemiştim. Üyelerle şarkı yaparken bazen “Vay, bu müthiş!” deriz, ama yalnızken hiç “Vay, muhteşem bir şey yaptım!” diye hissetmem. Bu böyle hissettiğim tek şarkı. Bu yüzden Takeru beni aradığında şarkının bir kısmını duymasına izin verdim. Takeru o zamandan beri o introyu hatırlar. Onu geliştirerek son bilinen haline getirdim. İlkinde olduğu gibi ikinci filmde de yönetmenden önce ilk olarak Takeru’nun şarkıyı duymasına izin verdim.

Sato: İkinci filmin şarkısı da çok güzeldi. Filmde herkesin dinlemesini istiyorum. Çok iyi bir şarkı.



Zamanın hızlıca geçmesiyle konuşmalarını toparladılar ve geleceklerinden bahsettiler. 

Sato: Tabi ki dünyadaki bütün sanatçıları tanımıyorum, ama benim için ONE OK ROCK herkesin içinde en iyisi. Şarkılarını ilk defa duyduktan sonra konserlerine gittim ve daha çıkışlarını yapmalarının öncesinde en iyisi olduklarını düşünüyordum. Ve şimdi 1 numara olmak alışkanlık oldu gibi. Benim bakış açıma göre “Dünya bunun çok geç farkına vardı!” Ve başarı merdivenlerini tırmanmaya devam edecekler. Dünyanın 1 numarası olmalarını diliyorum ve bence olacaklar.

Taka: Ben genelde Takeru’nun yapabileceği tek şeyin oyunculuk olmadığını düşünürüm. Bence birçok farklı şey denemeli ve rahatça altından kalkacağına inanıyorum. Böyle şeyleri şu anki halini baz alarak söylemiyorum. Sadece aktör olarak değil, insan olarak da çok çok daha ileriye ulaşacak. Bu ondan beklediğim bir şey. Bunu yapabilecek kapasiteye sahip. Bunu başardığını bekleyip görmek istiyorum. Bendeyse tam aksine eğer şarkılar olmazsa benim için geriye hiçbir şey kalmaz. Ama Takeru’da şu anki kariyerinin onun her şeyi olduğunu düşünmüyorum. Yakın arkadaşı olarak farklı şeyler denemesini yakından izlemek istiyorum ve ondan feyzalarak mümkün olduğunca uzun süre şarkı söylemeye devam etmek istiyorum. Aktörlerin dünyasını bilmiyorum ama her dünyanın iyi bir noktası vardır. Bu müzik için de geçerlidir. Tabi “Sato Takeru’yu bir aktör olarak” seviyorum, ama “Sato Takeru’yu bir insan olarak” sevmeye eğilimliyim, o yüzden şu an yaptığı gibi gelişmeye devam ederse en mutlusu ben olacağım. Hatta çoktan bunu başardı. Bu yüzden Takeru için endişelenmiyorum. Geleceği sabırsızlıkla bekliyorum. Takeru’nun neler ortaya koyacağını merak ediyorum. Takeru otuzlarına geldiğinde ve birçok konuya hakim güçlü bir irade kazandığında şaşırtıcı bir şeyler yapacak ve gelecekte onunla birlikte farklı çalışmalar yapmak heyecan verici olacaktır. Takeru için böyle biri olmak istiyorum ve onun da öyle olmasını istiyorum.

İkisi de suşilerini tamamen bitirdi ve yüzlerinde rahatça gevşemiş bir ifade belirdi. Taka birkaç gün sonra Amerika’ya gideceğini söyledi. Ve Takeru da “Bitter Blood” dizisini bitirmek üzere. Bitirdikten hemen sonra live action filmi ‘Baku Man’ın çekimlerine başlayacak. İkisi de oldukça meşgul olduğundan çaylarını yudumlarken içtenlikle konuşmaları her bir dakikayı değerli kılıyor.

Bu çapraz sohbeti sonlandırırken biraz utandırıcı olsa da birbirleri için son bir şey söylemelerini istedim. 

Sato: Taka’ya son sözüm? Söyleyecek hiçbir şeyim yok. Söyleyecek bir şeyim olduğunda genelde ona söylerim. 

Taka: Ben mi? Belki şu olabilir. Takeru’nun mutlu olmasını istiyorum.

Sato: Hmm? Zaten mutluyum!?

Taka: Daha mutlu. Çok çok daha mutlu.

Sato: Tamam. Ama ben sadece…ben hiç “sadece mutlu olmak” ya da “sadece iyi vakit geçirmek” gibi şeyler dilemem. 

Taka: Evet, evet, bunu zaten biliyorum. Hayır, kastettiğim şey, tam olarak “mutlu olma” hissini yaşamanı istiyorum.

Sato: Ben mutluyum.

Taka: “Mutluluk”u kafanda mantığınla analiz etmeden mutluluk duygusuyla dolup taşmanı istiyorum (gülüyor). 

Sato: (Kahkahayla gülüyor) Temelde ben her zaman mutluyum (gülüyor).

Taka: Evet, yani, ben senin onu “Mutluyum... Wow…İnanılmaz mutluyum!” seviyesine çıkarmanı istiyorum.

Sato: Ama bu zor. Mesela, umursamaz olan ve o anki atmosferi anlamayan kişiler bilinçsizce dediğin gibi mutlu olabilir. Şimdi sana böyle biri olmak ister miydin desem bana hayır derdin, değil mi? 

Taka: Tabi ki, öyle olmak istemezdim.

Sato: Zor kısım burası. Daha mutlu olabilirsin, değil mi? Daha mutlu olabilirsin ama öyle biri olmak istemezsin. Yani mutlu olmandan daha önemli bir şey vardır, biliyorsun.

Taka: Nedir o? Son söz olarak bana onu söyle. Hey, bu çapraz sohbeti onunla kapat!

Sato: O…daha sonra bulunabilir bence. Mutlu olmaktan daha önemli bir şey vardır. Önemli olan şey kendin olmaktır.

Taka: Anlıyorum. Kendim olmak.

Sato: Kendin olmak. Bunun kıymetini bil.



İng çeviri: stephany-310 @ tumblr 1 & 2
TR çeviri: Cage @ONEOKROCK_TR 


Bu sitedeki tüm yazı ve çeviriler facebook.com/OneOkRockTurkey sayfasına aittir.


0 yorum:

Yorum Gönder