4 Mart 2016 Cuma

Yazar CG | Kategori : , , ,

Paris sahnelerinden birkaç saat önce RockUrLife olarak ONE OK ROCK’ın vokali Taka ile bir röportaj için tanışma şansı yakaladık.

-Merhaba, sahnenize birkaç saat kala nasılsın? Neler hissediyorsun?

Taka: İyiyim, oldukça heyecan duyuyorum.

-Paris’teki son sahnenizin üstünden nerdeyse 1 yıl geçti.

Taka: Kesinlikle.

-Batachlan dahil, son yaşanan olaylardan sonra buraya geri dönmek nasıl hissettirdi? Buna nasıl tepki göstermek istedin?

Taka: Evet, kesinlikle. Haberleri gördüğümde Japonya’daydım, şok olmuştum ve olanlar için büyük üzüntü duydum. Korkunç bir şey. Ama tüm olanlardan sonra buraya geri döndük, bu şehir, bu insanlar için bunu yapmalıydık. Pop müzikte, rock müzikte inanmak gerekir ve bu yüzden buradayız ve korkmuyoruz. Müziği paylaşmalı, insanlara onunla ulaşmalı, gürültü yapmalıyız ve seyircilere pes etmemelerini, sağlam durmalarını ve devam etmelerini söylemek istiyorum! Olaylara göstermek istediğim tepki bu.

-Yeni albümünüzün adı 35xxxv. Bu ismin arkasındaki hikaye nedir?

Taka: Albümün kaydı için Amerika’ya gittiğimizde şanslı bir sayı gibi ortaya çıktı. Bu sayıyla farklı durumlarda çok sık karşılaştık ve bu albümde bize şans getirmesi için bu adı seçmeye karar verdik. Çok önemli bir şey değil, sadece böyle oldu.

-Bize bu albümden biraz daha bahseder misin? Genel bir mesajı var mı?

Taka: Evet, kaydına geçen sene Los Angeles’da başladık, bu bizim 7. albümümüz ve bu senenin 11 Şubat’ında yayınlandı. İçerdiği mesaj her zamankiyle aynı. Her zaman aynı şey: asla pes etme, hayallerinin peşinden gitmeye devam et, tarzı şeyler. Bu konular önemli, bu yüzden böyle mesajlar paylaşmaya devam ediyoruz.

-Son şarkılarınız alışılmıştan farklı olarak daha pop (örneğin ‘Et Cetera’ , ‘Keep It Real’a kıyasla) ve İngilizce sözleriyle daha Amerikan. Neden böyle bir tercih yaptınız?

Taka: Amerikalı seyircilere ulaşmak zorundaydık ve bu önemli. Ama bazı zamanlar vardır ki devam etmen gerekir ve İngilizceyi denemek, İngilizce şarkı söylemek de var. Şu anda yapmak istediğim şey bu. Daha az Japonca, daha çok İngilizce söylemek ve dünyaya açılmak.

-Japon müziğinin yurt dışına yayılmasıyla ilgili neler düşünüyorsun? Bugünlerdeki Japon müzik endüstrisi hakkında?

Taka: Bence Japon müzik sahnesi tükenmek üzere. Çünkü çok fazla cihaz kullanılan bir müzik var, gerçek müzik yok bence. İyi müzisyenler yok demiyorum. Bazıları muhteşem ve yetenekli, ama çok fazla himaye ediliyorlar. Kendilerini saklıyorlar, kendilerini koruyorlar ve derinlerdeki kendilerini müzikle ifade etmeye izin vermiyorlar. Bu yüzden “gerçek müzik” değil diyorum. Ayrıca sorun şu ki, Amerikalılara veya diğer ülkelere “Japonya hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorduğunuzda genelde cevap direkt suşi, dergiler oluyor, ama müzik olmuyor. Ve asıl sorun bu. Bu yüzden dünyayı gezmek, turlara çıkmak ve insanlara gerçek Japon müziğiyle ulaşmak istiyorum, bunun için İngilizce söylememiz gerekse bile.

-Ama dedin ki Japon sanatçılar içinde yetenekli müzisyenler de var. Eleştirilerinin dışında kalan dinlediğin hiç Japon grup var mı?

Taka: Evet, elbette! Maximum The Hormone’u biliyor musun?

-Evet, tabi ki.

Taka: Ayrıca Crossfaith, Coldrain var ve bazen Jpop, idoller de hoşuma gidiyor, her zaman ve her şey değil ama bazen, sadece biraz.

-Coldrain, Crossfaith ve hatta SiM’den bahsedersek, onlarla oldukça yakınsın ve gerçek bir dostluk kurmuşsunuz gibi görünüyor.

Taka: Evet, o çocuklar benim için gerçek arkadaşlar, gerçek bir dostluk. Japonya’daki son tur sırasında SiM ve tabi ki Coldrain, ayrıca Fear and Loathing in Las vegas ile birlikte tur yaptık ve o turda bizimle olan daha birçok grup vardı. Çok eğlenceliydi!



-İnsani görüşü bir tarafa bırakırsak birbirinize müzik konusunda yardım ediyor musunuz? Yeni fikirler paylaşmak, tavsiye vermek gibi?

Taka: Evet, tabi ki! Sık sık birbirimize yardım ederiz.

-Ne tür tavsiyeler veriyorsunuz? Sana nasıl bir hususla geliyorlar? Diğer gruplardan nasıl farklı oluyorlar?

Taka: Sanırım tamamen Avrupa ve Amerika müziğine odaklandıkları için bence. SiM açısından bilmiyorum. Ama Coldrain ve Crossfaith tamamen Avrupa ve Amerika müziğine odaklı. Japon popu veya Japon müziği tarzı şeyler çalmıyorlar ve bence fark burada. Ve biz bir tür Jpop yapıyoruz, ama jam’le dolu bir tür Amerika ve Avrupa tarzına sahip ve bence bu aynı.

-Aynı derken Amerikan etkisinden mi bahsediyorsun yoksa Coldrain de bir tür Jpop mu yapıyor demek istiyorsun?

Taka: Coldrain’in pop olduğunu mu düşünüyorsun?

-Kesinlikle hayır, bu yüzden tekrar sormak istedim.

Taka: (Gülüyor) Hayır, haklısın, pop müzik yapmıyorlar, onlar kesinlikle daha tutkulu! Güçlü bir müzikleri var.

-Diğer sanatçılardan bahsedelim. Son zamanlarda Chrissy Costanza, Kellin Queen, Taylor Carter gibi müzisyenlerle düetler yaptın. Bu ortak çalışmalar sana ne kattı? Bir şekilde sana etkileri oldu mu?

Taka: Evet, hepsi çok iyi insanlar ve iyi müzisyenler. Mesela Chrissy gibi, onu ilk duyduğumda ve Dreaming Alone’u söylerken “Vay, bu şarkı çok iyi!” diye düşündüm, böylece beraber çalışmaya başladık ve birbirimize yardımcı olduk. Onunla çalmayı ve diğer şarkıcılarla birlikte şarkı söylemeyi seviyorum. Her zaman geri dönüşü oluyor.

-Çalışmak istediğin başka sanatçılar da var mı?

Taka: Belki yeni albüm için daha çok Japon gruplarla birlikte çalışmak isterim, mesela Coldrain, Crossfaith, SiM gibi. Bir yolunu bulacağız ama şu an kesin bir şey yok.

-“Heartache” şarkın son “Rurouni Kenshin: The Legend Ends” filminde kullanıldı ve öncesinde “Captain Harlock” için de şarkı yaptın.

Taka: Sanırım evet. Aslında pek hatırlamıyorum (gülüyor). Ama sanırım evet, böyle bir şey yaptık büyük ihtimalle!

-Daha çok açılış ve kapanış müzikleri yapma dileğin var mı?

Taka: Evet, evet! Ama aslında çok da önemli değil. Bizden hoşlanırlarsa şarkılarımızı kesinlikle kullanabilirler! Bu çok hoş, harika bir şey. Ama istemezlerse de sorun olmaz. Bizim için daha önemlisi turlara çıkabilmek, seyircilerimizin önünde konser verebilmek. Diğer şeyleri pek önemsemiyoruz. Eğer birileri parçalarımızdan birini bulup, hoşuna gidip, kullanmak isteyerek bizimle şarkılarımız için çalışmak isterse bu beni mutlu eder. Ama buna odaklanmıyoruz, sonuçta çok da önemi yok.

-Hedeflerinizden bahsedersek geçen sene “Mighty Long Fall Konseri” ile ilk defa Yokohama Stadyum’da çaldınız. Şu an yeni hedefiniz nedir?

Taka: Bilmiyorum, insanlara OOR müziğiyle ulaşmak, daha geniş seyirciye sahip olmak için dünyada daha fazla tura çıkmak istiyorum sanırım.



-Ünün gittikçe büyürken geçmişteki kariyer yolunu görüyorsun? Ve müziğe başlayıp ilerlemek isteyen birine, örneğin müzik yapan küçük kardeşine nasıl tavsiyeler verirdin?

Taka: Bazen her şey değişir ve zor hale gelir, ama vermek istediğim tavsiye, sadece yap ve devam et. Bu basit ama oldukça önemli bir şey bence. Ben her zaman bunu uyguladım ve görünüşe göre işe yarıyor.

-Gelecekteki projeleriniz neler? Gitmek istediğin bir yön var mı?

Taka: Yeni bir albüm yapmak tabi ki! Belki Şubat için.

-İyi şanslar o zaman!

Taka: Teşekkürler!

-Şu anda konser öncesi rahatlama zamanı gelmek üzere, geriye iki eğlenceli soru kaldı. İlki, iPoduna eklediğin son şarkı nedir?

Taka: Bu zor bir soru. Yanlış hatırlamıyorsam sanırım Bring Me The Horizon!

-Hangisi?

Taka: Throne sanırım!

-Sonuncusu: RockUrLife bizim medyamızın adı, hayatında en keyif veren (*rocks) şey nedir?

Taka: Bu çok zor. Ama herhalde beni mutlu eden ve hayatımı keyifli yapan şey yoğun olmak, tura çıkmak!


Röportaj: Aurélie Renault | Fotoğraf: Michela Cuccagna
Orj: RockUrLife
TR Çeviri: Cage @ONEOKROCK_TR

Bu sitedeki tüm yazı ve çeviriler facebook.com/OneOkRockTurkey sayfasına aittir.

3 Mart 2016 Perşembe

Yazar CG | Kategori : , ,


Takeru × Taka Çapraz Sohbet <Bölüm 3>



Sake bardakları yenilendikçe konu da ilk tanışmalarından bugüne değişimleri ve gelişimleri yönünde yavaş yavaş değişmeye başladı.

Sato: Taka önceki haline kıyasla olgunlaştı. 

Taka: Takeru dahil her zaman etrafımda olan arkadaşlarıma borçluyum bunu. Normal yaşantıma devam ettiğim için değişip değişmediğimin ben farkına varamam. Ama yanımdaki arkadaşlarıma baktığımda, mesela Takeru’yu fark ediyorum, o da yavaş yavaş değişiyor. Fark ediyorum çünkü yanındayım. Aynı zamanda ben, onun değişimini fark eden kişi olarak da değişiyorum sanırım… Böylece bir sonraki yaşamam gereken şeyi deneyimleyebilirim. Evet, arkadaşlarım sayesinde. Kelimeler olmasa bile, sadece ruh halime bakarak onlar açıkça beni anlayabiliyor sanırım.

Sato: Muhtemelen ben oldukça değiştim. Ve bunun çok fazla nedeni var. En büyük değişimse daha da tanınan biri haline gelmem oldu, değil mi? Taka’yla ilk tanıştığımızda dünyada kimsenin varlığımdan haberi yoktu. Ama şu anda neyse ki çoğu insan beni bir şekilde tanıyor. Tanışıklığımız böyle bir durumdayken başladığından gün geçtikçe yabancılara karşı daha da çekingen oluyorum.  Daha gençken çekingen olduğumun farkında değildim, ama şimdi çekingenim ve aklımdan geçenleri paylaşmak benim için zor.

–Ünlü Sato Takeru olduğun için daha fazla insan sana yaklaşmaya çalışıyordur herhalde. 

Sato: Bu yüzden gittikçe daha da fazla “Sato Takeru”yu korumaya eğilimli oluyorum. Mesela birazcık da olsa yorgunluğumu göstersem bana “Ne soğuk biri” diyebiliyorlar. Bu mantığı ne kadar özümsersem insanlara da o kadar az normal davranabiliyorum. 

Taka: Bu durumda aramızdaki ilişki değişti ve artık “karı koca” gibi olmuşuz gibi hissediyoruz haha. 

Sato: Benim erkek arkadaşım, kız arkadaşım, en yakın dostum, kocam, karım. Evli insanlarız, ikimiz de, değil mi? 

Taka: Bunu başkalarına açıklamak oldukça zor olacak haha. Ama işte Takeru isimli kişi burada ve ben onun karısıyım, değil mi? Eğer yıllar sonra kocam işinden istifa edip kırsalda çiftçi olmak isterse onu durdurmam. Çünkü öyle biridir, onu durdurmak işe yaramaz. Bu yüzden o durumdan keyif alırım, onu asla durdurmam. 

Sato: Doğru.

Taka: Deneyebilirsin. Sonra fikirlerini benimle paylaş, seni anlarım. Sen de aynısını yapardın diye düşünüyorum, doğru mu?

Sato: Taka bazen o anın etkisiyle birşeyler söyler. Yani böyle bir şey olsa söyleyeceği şey, “Mutlaka başka bir yol daha olmalı” olurdu. Ama düşündükten sonra, üstünde oldukça fazla düşündükten sonra karar verdiyse onu asla durdurmam. Bu kız arkadaş-erkek arkadaş gibiyiz tarzındaki arkadaşlığımızın olma nedeni gittiğim bir konserdeydi… Nerdeyse bütün OOR konserlerine gittim… Ve bazen bu adamın sağlığı çok kötüyken, soğuk algınlığı varken olan konserlere de gitmem gerekti. Çok iyi durumdayken olan konserini de görmüştüm, anlarsınız. Onu soğuk algınlığıyla, o kadar kötü bir durumdayken yaptığı bir konserde izlediğimde aynen Minami-chan gibi hissetmiştim, Touch mangasında Tatsuya’nın beyzbol oyununu izlerken olduğu gibi ya da ‘ROOKIES’deki Aniya’yı izleyen Touko gibi hissetmiştim. Ana duygu buydu. Etrafımdaki bütün seyirciler coşku içindeydi, bense oturduğum yerden onu izlerken kendi kendime “Dayan Taka!” diyordum.



Taka: Çalıştığı yere pek sık gitmeme politikam vardır. Takeru ise tabi ki benim iş yaptığım yere geliyor, ama bu bir konser ve bir konser için “başkalarına gösteri sunulan yer” denilir, değil mi? Takeru beni “başkalarına gösteri sunulan yer”e inatla davet etmez. Mesela Amuse aktörleri yıl sonunda bir konser düzenler. “Asla gelme. Eğer gelirsen bir daha asla umursamam” der bana haha. Bizim ilişkimizde bu günlerde ben eş, Takeru’ysa koca rolünde sanırım. Son dediği “Touch”daki Minami-chan’la ilgili ne anlattığını anlamadım, ama geçen sene bir çekimi gördüm, çünkü ‘Rurouni Kenshin’ için bir şarkı yaptığımdan çekimleri görmem gerektiği konusunda ısrarcıydım. O anda “Ah, Takeru’nun hep bahsettiği şey buymuş” demiştim. 

Sato: Henüz film yayınlanmadığı için detaya giremem ama izlemeye geldiği sahne tam olarak “ölüm kalım savaşı” olarak adlandırılabilir.

Taka: “Her zaman kaçıyormuş gibi hissediyorum” cümlesinin anlamı buydu; demiştim ki “Aman Allah’ım! … Bu tek kelimeyle muhteşem…” Takeru her zaman elinden gelenin en iyisini yapar, biliyorum, ve çekimler sırasında birçok kez yemek için buluştuk. Ben yorgunken eve gitmeye ayarlıyımdır, ama Takeru çekim sonrası olsa da gelmeyi asla ihmal etmez. Der ki, leziz bir bira içmek, en iyi arkadaşlarıyla boş boş sohbet etmek ve sonra eve gitmek ona çok iyi geliyormuş. Bence ertesi sabah erkenden çekimi olduğu için daha ağırdan alsa ve doğruca eve gidip yatağa girse daha iyi olurdu. Ama ben “Hadi başka mekana geçelim” dediğimde bile hep bizimle gelir. Eğer birinin morali bozuksa ve onu dinleyecek birine ihtiyacı varsa Takeru mutlaka gidip onu dinler. Onun bu halini bildiğim için, ‘Rurouni Kenshin’ çekimlerini gördüğümde fark ettim ki meğer çok ağır bir iş sonrası bizim yanımıza geliyormuş. Ona duyduğum saygı daha da büyüdü ve olağanüstü biri olduğunu düşündüm. 

– ‘Rurouni Kenshin’e başlamadan önce Takeru-san bunu yapmaya çok hazırdı ve “Eğer (aksiyon) hareketlerim iyi değilse aktörlüğü bırakacağım” demişti. Ve sen Takeru-san’ı çekimlerde gördün. Aklından neler geçti? 

Taka: Sadece Takeru dublör kullanmadan kendi hareketlerini yaptı, değil mi? Bunun gençliğiyle veya başrol olmasıyla alakası yok. Bence o gerçekten muhteşem. Aktörlerin dünyasını bilmem ama Takeru, bir aktör kendi hareketlerini kendi yapamaz, düşüncesini sona erdirdi. Temelde Takeru biraz…benden daha havaidir haha.

Sato: Hayır, hayır, hayır. Nerdeyse en az senin kadar başına buyruğum, değil mi? İkimiz de aynı seviyedeyiz haha. 

Taka: Bu insanların seni nasıl değerlendirdiğine göre değişir. Söz konusu bensem, ben kendimi bazen dolaylı ifade ederim. Ama o “etkilidir”, anlatabiliyor muyum? Bana göre o tam bir kaya gibidir ve örnekleri bana ters olsa da ona uymalıyımdır. Kesin şekilde konuşur ve söyledikleri kelimesi kelimesine doğru çıkar. Muhteşem olup olmamanın önemi yoktur. O kesinlikle inanılmaz biri. Böyle bir ruha sahip. Bu yüzden onu çekimlerde izlerken bunun ötesinde şeyler hissettim. Nerdeyse ağlayacaktım.

Sato: Ben henüz Rurouni Kenshin bölüm 2 ve 3’ü görmedim, ama Taka çoktan ikisini de izledi. Tabi ki tamamlanmış halleri değildi. 

Taka: (Duygusal sesle) İyilerdi…

Sato: Başrol bile henüz görmemiş olmasına rağmen (gülüyor).

Taka: Muhteşemlerdi, gerçekten.

–Çalışmasını gördükten sonra sendeki etkisinden bahsettin mi?

Taka: Oldukça fazla anlattım.

Sato: Evet, konuştu.

Taka: Hiç değiştirmeden aynen tekrar edebilir miyim?

–Evet!

Taka: Mükemmel olduğunu düşündüm. Aslında yansıttığı ruh boşuna değildi. Onun ne kadar yoğun olduğunu ve özel hayatını biliyordum, bu yüzden aradaki uçurum kalbimi sıkıştırdı veya…söylemem gereken şey…ben kendim de sahne insanıyım. Ama aktör olmadığımdan böyle bir rolü oynamanın bu kadar zor olacağını bilmiyordum. Ona dedim ki, “Çok güzel bir filmdi. Yapabileceğinin en iyisini yapmışsın!”

Sato: Filmleri henüz hiç görmediğim için bu noktada bir şey diyemiyorum. Senin gibi ben de izleyebilmek istiyorum. Ben de izlemek istiyorum (gülüyor). Düşündüğümde ONE OK ROCK’ın  'Rurouni Kenshin 1' için tema müziği yapılmasına karar verildiği anı çok net hatırlıyorum.

Taka: Delicesine mutlu olmuştum.

Sato: Resmi olarak karar kesinleşmeden önce, daha ONE OK ROCK şarkı yapmalı diye düşünüp karar verirlerken siz Okinawa’da konser veriyordunuz, değil mi? 

Taka: Evet, öyleydi.

Sato: Ben de izlemek için Okinawa’daydım. Konserden önce mi sonra mıydı hatırlamıyorum ama ikimiz bir et restoranına yemeğe gitmiştik. O zaman ‘Rurouni Kenshin’i çektiğimi biliyordun, değil mi?

Taka: Biliyordum.

Sato: Ve Taka’ya 'ONE OK ROCK filmin ana şarkısı olarak seçilecek gibi görünüyor', demiştim. 

Taka: Çok mutlu olmuştum.

Sato: Evet, mutluluk vericiydi. Bu işi yapmaya başladığımdan beri en mutlu olduğum andı.

Taka: Benim de. “Zamanı geldi! Akıntıyla hareket ederek, yeni jenerasyon tahtı devralmalı!” diye düşünmüştüm. Takeru’yla her zaman böyle şeylerden konuşurdum. Kulağa düşüncesizce gelebilir ama şöyle bir düşüncem vardı, “Daha yaşlı jenerasyonun bunu yapmaya devam etmesinin anlamı yok. Bu bizim büyük bir sıçrayış yapmamız gereken zaman değil mi?” Yani, tabi ki böyle güçlü kelimelerle ifade etmiyordum. (gülüyor)

Sato: Ama arada çok küçük bir fark var.

Taka: Öncelikle, kariyerimiz farklı olsa da benzer hislere sahibiz. “Eğer biz devam etmeseydik şimdi yerimizde kim olurdu?” diye hissederek işimizi yapıyorduk. Bu yüzden çok ciddiydim ve filmin tema şarkısını bizim yapmamıza karar verildiğinde müthiş mutlu olmuştum. Size ne diyeceğim. Takeru’nun olduğu bir iş için müzik yaptığımda her zamankinden tamamen farklı bir şey yaparım. 'Rurouni Kenshin 1' için yaptığımda kesinlikle iyi bir tane yapmalıyım düşüncesinin verdiği çok güçlü bir hisle azmetmiştim. Tabi ki yapabildiğim şey bir şarkı bestelemek ve onu sunmaktı. Ama hayranlarımızı da kapsayacak ONE OK ROCK’ın birlikte yaptığı bir ‘Rurouni Kenshin’ müziği ortaya koymak istedim. Bu yüzden sadece tema müziği için yapılmış gibi durmasını istemedim. Tanıtım filmleri dahil, filmi defalarca izledim, filme nasıl bir şarkı daha iyi uyar diye çok düşündüm. Yardımı olması için ses ilavesi konusunu da araştırdım. “Mix” adında bir çalışma vardı ve daha önce hiç bu işi yapan bu kadar çok kişiyle konuşmamıştım. Genelde bizde tek bir ana ses sorumlusu kaydı yapar ve kayıt sonrası mixi gerçekleştirir. Ama bu şarkı için aynısını yapmadık. Tek seferde dört ayrı mixere şarkıyı gönderdim ve hangi sesin daha iyi olduğuna karar verdim. Üstünde büyük ciddiyetle çalıştım, daha önce olmadığım kadar titizdim. Sonra ikinci film ‘Kyoto Inferno’ için de bizim şarkı yapmamıza karar verdiler. Bu bana, sanki bu benim filmimmiş gibi hissettirdi. Sanki filmi yapan insanlardan biriymişiz gibi hissettim. Özetle bir filmi yapmak için birçok farklı ekibe ihtiyacın vardır, yönetmen, oyuncular, kameraman, ses, ışık teknisyenleri, yapım koordinatörü, ve daha birçoğuna. Ve ben, sanki o ekiplerden birinin üyesiymişiz gibi hissettim. 

Sato: Mix konusunu ilk defa duydum. Ama hevesinin farkındaydım. Taka kendisi “Bu benim en iyi çalışmam!” demişti. Şarkıyı duymamla “Muhteşem!” diye düşünmüştüm. Ve “Evet! Bu kesinlikle tema müziği!” ortak fikrini paylaşmıştık. 

Taka: Yapmıştık.

Sato: Senin evindeydi, ikimizdik.

Taka: O zaman daha önce yaptığım şarkılar içinde tam puan verebileceğim tek şarkı olduğundan oldukça emindim. Ve Takeru’nun başrol olduğu filmin tema müziği olduğu için oldukça mutluydum.

Sato: Şarkıyı ilk defa Taka’nın evinde onunla birlikte dinledim. 

Taka: Evet.

Sato: Her zamanki gibi senin odandaydık.

Taka: “Mükemmel bir şarkı yaptım” diyerek şarkıyı çaldım. Şarkı piyano ile başlıyordu. OOR’ın piyanoyla başlayan bir ya da iki şarkısı vadır ve bu piyano kısımları daha sonra eklenmiştir. Sadece bu şarkı baştan sona piyanoyla yapılmış ve arkasından gitar, bas ve bateri ilave edilmişti. Çok iyi şarkılar bestelenirken fazla zaman almaz. Hızlı yapılırlar. OOR üyeleriyle şarkıyı yaparken hepimiz bazen böyle hissettik, ama tek başıma yaparken hiç böyle hissetmemiştim. Üyelerle şarkı yaparken bazen “Vay, bu müthiş!” deriz, ama yalnızken hiç “Vay, muhteşem bir şey yaptım!” diye hissetmem. Bu böyle hissettiğim tek şarkı. Bu yüzden Takeru beni aradığında şarkının bir kısmını duymasına izin verdim. Takeru o zamandan beri o introyu hatırlar. Onu geliştirerek son bilinen haline getirdim. İlkinde olduğu gibi ikinci filmde de yönetmenden önce ilk olarak Takeru’nun şarkıyı duymasına izin verdim.

Sato: İkinci filmin şarkısı da çok güzeldi. Filmde herkesin dinlemesini istiyorum. Çok iyi bir şarkı.



Zamanın hızlıca geçmesiyle konuşmalarını toparladılar ve geleceklerinden bahsettiler. 

Sato: Tabi ki dünyadaki bütün sanatçıları tanımıyorum, ama benim için ONE OK ROCK herkesin içinde en iyisi. Şarkılarını ilk defa duyduktan sonra konserlerine gittim ve daha çıkışlarını yapmalarının öncesinde en iyisi olduklarını düşünüyordum. Ve şimdi 1 numara olmak alışkanlık oldu gibi. Benim bakış açıma göre “Dünya bunun çok geç farkına vardı!” Ve başarı merdivenlerini tırmanmaya devam edecekler. Dünyanın 1 numarası olmalarını diliyorum ve bence olacaklar.

Taka: Ben genelde Takeru’nun yapabileceği tek şeyin oyunculuk olmadığını düşünürüm. Bence birçok farklı şey denemeli ve rahatça altından kalkacağına inanıyorum. Böyle şeyleri şu anki halini baz alarak söylemiyorum. Sadece aktör olarak değil, insan olarak da çok çok daha ileriye ulaşacak. Bu ondan beklediğim bir şey. Bunu yapabilecek kapasiteye sahip. Bunu başardığını bekleyip görmek istiyorum. Bendeyse tam aksine eğer şarkılar olmazsa benim için geriye hiçbir şey kalmaz. Ama Takeru’da şu anki kariyerinin onun her şeyi olduğunu düşünmüyorum. Yakın arkadaşı olarak farklı şeyler denemesini yakından izlemek istiyorum ve ondan feyzalarak mümkün olduğunca uzun süre şarkı söylemeye devam etmek istiyorum. Aktörlerin dünyasını bilmiyorum ama her dünyanın iyi bir noktası vardır. Bu müzik için de geçerlidir. Tabi “Sato Takeru’yu bir aktör olarak” seviyorum, ama “Sato Takeru’yu bir insan olarak” sevmeye eğilimliyim, o yüzden şu an yaptığı gibi gelişmeye devam ederse en mutlusu ben olacağım. Hatta çoktan bunu başardı. Bu yüzden Takeru için endişelenmiyorum. Geleceği sabırsızlıkla bekliyorum. Takeru’nun neler ortaya koyacağını merak ediyorum. Takeru otuzlarına geldiğinde ve birçok konuya hakim güçlü bir irade kazandığında şaşırtıcı bir şeyler yapacak ve gelecekte onunla birlikte farklı çalışmalar yapmak heyecan verici olacaktır. Takeru için böyle biri olmak istiyorum ve onun da öyle olmasını istiyorum.

İkisi de suşilerini tamamen bitirdi ve yüzlerinde rahatça gevşemiş bir ifade belirdi. Taka birkaç gün sonra Amerika’ya gideceğini söyledi. Ve Takeru da “Bitter Blood” dizisini bitirmek üzere. Bitirdikten hemen sonra live action filmi ‘Baku Man’ın çekimlerine başlayacak. İkisi de oldukça meşgul olduğundan çaylarını yudumlarken içtenlikle konuşmaları her bir dakikayı değerli kılıyor.

Bu çapraz sohbeti sonlandırırken biraz utandırıcı olsa da birbirleri için son bir şey söylemelerini istedim. 

Sato: Taka’ya son sözüm? Söyleyecek hiçbir şeyim yok. Söyleyecek bir şeyim olduğunda genelde ona söylerim. 

Taka: Ben mi? Belki şu olabilir. Takeru’nun mutlu olmasını istiyorum.

Sato: Hmm? Zaten mutluyum!?

Taka: Daha mutlu. Çok çok daha mutlu.

Sato: Tamam. Ama ben sadece…ben hiç “sadece mutlu olmak” ya da “sadece iyi vakit geçirmek” gibi şeyler dilemem. 

Taka: Evet, evet, bunu zaten biliyorum. Hayır, kastettiğim şey, tam olarak “mutlu olma” hissini yaşamanı istiyorum.

Sato: Ben mutluyum.

Taka: “Mutluluk”u kafanda mantığınla analiz etmeden mutluluk duygusuyla dolup taşmanı istiyorum (gülüyor). 

Sato: (Kahkahayla gülüyor) Temelde ben her zaman mutluyum (gülüyor).

Taka: Evet, yani, ben senin onu “Mutluyum... Wow…İnanılmaz mutluyum!” seviyesine çıkarmanı istiyorum.

Sato: Ama bu zor. Mesela, umursamaz olan ve o anki atmosferi anlamayan kişiler bilinçsizce dediğin gibi mutlu olabilir. Şimdi sana böyle biri olmak ister miydin desem bana hayır derdin, değil mi? 

Taka: Tabi ki, öyle olmak istemezdim.

Sato: Zor kısım burası. Daha mutlu olabilirsin, değil mi? Daha mutlu olabilirsin ama öyle biri olmak istemezsin. Yani mutlu olmandan daha önemli bir şey vardır, biliyorsun.

Taka: Nedir o? Son söz olarak bana onu söyle. Hey, bu çapraz sohbeti onunla kapat!

Sato: O…daha sonra bulunabilir bence. Mutlu olmaktan daha önemli bir şey vardır. Önemli olan şey kendin olmaktır.

Taka: Anlıyorum. Kendim olmak.

Sato: Kendin olmak. Bunun kıymetini bil.



İng çeviri: stephany-310 @ tumblr 1 & 2
TR çeviri: Cage @ONEOKROCK_TR 


Bu sitedeki tüm yazı ve çeviriler facebook.com/OneOkRockTurkey sayfasına aittir.