4 Mart 2016 Cuma

Yazar CG | Kategori : , , ,

Paris sahnelerinden birkaç saat önce RockUrLife olarak ONE OK ROCK’ın vokali Taka ile bir röportaj için tanışma şansı yakaladık.

-Merhaba, sahnenize birkaç saat kala nasılsın? Neler hissediyorsun?

Taka: İyiyim, oldukça heyecan duyuyorum.

-Paris’teki son sahnenizin üstünden nerdeyse 1 yıl geçti.

Taka: Kesinlikle.

-Batachlan dahil, son yaşanan olaylardan sonra buraya geri dönmek nasıl hissettirdi? Buna nasıl tepki göstermek istedin?

Taka: Evet, kesinlikle. Haberleri gördüğümde Japonya’daydım, şok olmuştum ve olanlar için büyük üzüntü duydum. Korkunç bir şey. Ama tüm olanlardan sonra buraya geri döndük, bu şehir, bu insanlar için bunu yapmalıydık. Pop müzikte, rock müzikte inanmak gerekir ve bu yüzden buradayız ve korkmuyoruz. Müziği paylaşmalı, insanlara onunla ulaşmalı, gürültü yapmalıyız ve seyircilere pes etmemelerini, sağlam durmalarını ve devam etmelerini söylemek istiyorum! Olaylara göstermek istediğim tepki bu.

-Yeni albümünüzün adı 35xxxv. Bu ismin arkasındaki hikaye nedir?

Taka: Albümün kaydı için Amerika’ya gittiğimizde şanslı bir sayı gibi ortaya çıktı. Bu sayıyla farklı durumlarda çok sık karşılaştık ve bu albümde bize şans getirmesi için bu adı seçmeye karar verdik. Çok önemli bir şey değil, sadece böyle oldu.

-Bize bu albümden biraz daha bahseder misin? Genel bir mesajı var mı?

Taka: Evet, kaydına geçen sene Los Angeles’da başladık, bu bizim 7. albümümüz ve bu senenin 11 Şubat’ında yayınlandı. İçerdiği mesaj her zamankiyle aynı. Her zaman aynı şey: asla pes etme, hayallerinin peşinden gitmeye devam et, tarzı şeyler. Bu konular önemli, bu yüzden böyle mesajlar paylaşmaya devam ediyoruz.

-Son şarkılarınız alışılmıştan farklı olarak daha pop (örneğin ‘Et Cetera’ , ‘Keep It Real’a kıyasla) ve İngilizce sözleriyle daha Amerikan. Neden böyle bir tercih yaptınız?

Taka: Amerikalı seyircilere ulaşmak zorundaydık ve bu önemli. Ama bazı zamanlar vardır ki devam etmen gerekir ve İngilizceyi denemek, İngilizce şarkı söylemek de var. Şu anda yapmak istediğim şey bu. Daha az Japonca, daha çok İngilizce söylemek ve dünyaya açılmak.

-Japon müziğinin yurt dışına yayılmasıyla ilgili neler düşünüyorsun? Bugünlerdeki Japon müzik endüstrisi hakkında?

Taka: Bence Japon müzik sahnesi tükenmek üzere. Çünkü çok fazla cihaz kullanılan bir müzik var, gerçek müzik yok bence. İyi müzisyenler yok demiyorum. Bazıları muhteşem ve yetenekli, ama çok fazla himaye ediliyorlar. Kendilerini saklıyorlar, kendilerini koruyorlar ve derinlerdeki kendilerini müzikle ifade etmeye izin vermiyorlar. Bu yüzden “gerçek müzik” değil diyorum. Ayrıca sorun şu ki, Amerikalılara veya diğer ülkelere “Japonya hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorduğunuzda genelde cevap direkt suşi, dergiler oluyor, ama müzik olmuyor. Ve asıl sorun bu. Bu yüzden dünyayı gezmek, turlara çıkmak ve insanlara gerçek Japon müziğiyle ulaşmak istiyorum, bunun için İngilizce söylememiz gerekse bile.

-Ama dedin ki Japon sanatçılar içinde yetenekli müzisyenler de var. Eleştirilerinin dışında kalan dinlediğin hiç Japon grup var mı?

Taka: Evet, elbette! Maximum The Hormone’u biliyor musun?

-Evet, tabi ki.

Taka: Ayrıca Crossfaith, Coldrain var ve bazen Jpop, idoller de hoşuma gidiyor, her zaman ve her şey değil ama bazen, sadece biraz.

-Coldrain, Crossfaith ve hatta SiM’den bahsedersek, onlarla oldukça yakınsın ve gerçek bir dostluk kurmuşsunuz gibi görünüyor.

Taka: Evet, o çocuklar benim için gerçek arkadaşlar, gerçek bir dostluk. Japonya’daki son tur sırasında SiM ve tabi ki Coldrain, ayrıca Fear and Loathing in Las vegas ile birlikte tur yaptık ve o turda bizimle olan daha birçok grup vardı. Çok eğlenceliydi!



-İnsani görüşü bir tarafa bırakırsak birbirinize müzik konusunda yardım ediyor musunuz? Yeni fikirler paylaşmak, tavsiye vermek gibi?

Taka: Evet, tabi ki! Sık sık birbirimize yardım ederiz.

-Ne tür tavsiyeler veriyorsunuz? Sana nasıl bir hususla geliyorlar? Diğer gruplardan nasıl farklı oluyorlar?

Taka: Sanırım tamamen Avrupa ve Amerika müziğine odaklandıkları için bence. SiM açısından bilmiyorum. Ama Coldrain ve Crossfaith tamamen Avrupa ve Amerika müziğine odaklı. Japon popu veya Japon müziği tarzı şeyler çalmıyorlar ve bence fark burada. Ve biz bir tür Jpop yapıyoruz, ama jam’le dolu bir tür Amerika ve Avrupa tarzına sahip ve bence bu aynı.

-Aynı derken Amerikan etkisinden mi bahsediyorsun yoksa Coldrain de bir tür Jpop mu yapıyor demek istiyorsun?

Taka: Coldrain’in pop olduğunu mu düşünüyorsun?

-Kesinlikle hayır, bu yüzden tekrar sormak istedim.

Taka: (Gülüyor) Hayır, haklısın, pop müzik yapmıyorlar, onlar kesinlikle daha tutkulu! Güçlü bir müzikleri var.

-Diğer sanatçılardan bahsedelim. Son zamanlarda Chrissy Costanza, Kellin Queen, Taylor Carter gibi müzisyenlerle düetler yaptın. Bu ortak çalışmalar sana ne kattı? Bir şekilde sana etkileri oldu mu?

Taka: Evet, hepsi çok iyi insanlar ve iyi müzisyenler. Mesela Chrissy gibi, onu ilk duyduğumda ve Dreaming Alone’u söylerken “Vay, bu şarkı çok iyi!” diye düşündüm, böylece beraber çalışmaya başladık ve birbirimize yardımcı olduk. Onunla çalmayı ve diğer şarkıcılarla birlikte şarkı söylemeyi seviyorum. Her zaman geri dönüşü oluyor.

-Çalışmak istediğin başka sanatçılar da var mı?

Taka: Belki yeni albüm için daha çok Japon gruplarla birlikte çalışmak isterim, mesela Coldrain, Crossfaith, SiM gibi. Bir yolunu bulacağız ama şu an kesin bir şey yok.

-“Heartache” şarkın son “Rurouni Kenshin: The Legend Ends” filminde kullanıldı ve öncesinde “Captain Harlock” için de şarkı yaptın.

Taka: Sanırım evet. Aslında pek hatırlamıyorum (gülüyor). Ama sanırım evet, böyle bir şey yaptık büyük ihtimalle!

-Daha çok açılış ve kapanış müzikleri yapma dileğin var mı?

Taka: Evet, evet! Ama aslında çok da önemli değil. Bizden hoşlanırlarsa şarkılarımızı kesinlikle kullanabilirler! Bu çok hoş, harika bir şey. Ama istemezlerse de sorun olmaz. Bizim için daha önemlisi turlara çıkabilmek, seyircilerimizin önünde konser verebilmek. Diğer şeyleri pek önemsemiyoruz. Eğer birileri parçalarımızdan birini bulup, hoşuna gidip, kullanmak isteyerek bizimle şarkılarımız için çalışmak isterse bu beni mutlu eder. Ama buna odaklanmıyoruz, sonuçta çok da önemi yok.

-Hedeflerinizden bahsedersek geçen sene “Mighty Long Fall Konseri” ile ilk defa Yokohama Stadyum’da çaldınız. Şu an yeni hedefiniz nedir?

Taka: Bilmiyorum, insanlara OOR müziğiyle ulaşmak, daha geniş seyirciye sahip olmak için dünyada daha fazla tura çıkmak istiyorum sanırım.



-Ünün gittikçe büyürken geçmişteki kariyer yolunu görüyorsun? Ve müziğe başlayıp ilerlemek isteyen birine, örneğin müzik yapan küçük kardeşine nasıl tavsiyeler verirdin?

Taka: Bazen her şey değişir ve zor hale gelir, ama vermek istediğim tavsiye, sadece yap ve devam et. Bu basit ama oldukça önemli bir şey bence. Ben her zaman bunu uyguladım ve görünüşe göre işe yarıyor.

-Gelecekteki projeleriniz neler? Gitmek istediğin bir yön var mı?

Taka: Yeni bir albüm yapmak tabi ki! Belki Şubat için.

-İyi şanslar o zaman!

Taka: Teşekkürler!

-Şu anda konser öncesi rahatlama zamanı gelmek üzere, geriye iki eğlenceli soru kaldı. İlki, iPoduna eklediğin son şarkı nedir?

Taka: Bu zor bir soru. Yanlış hatırlamıyorsam sanırım Bring Me The Horizon!

-Hangisi?

Taka: Throne sanırım!

-Sonuncusu: RockUrLife bizim medyamızın adı, hayatında en keyif veren (*rocks) şey nedir?

Taka: Bu çok zor. Ama herhalde beni mutlu eden ve hayatımı keyifli yapan şey yoğun olmak, tura çıkmak!


Röportaj: Aurélie Renault | Fotoğraf: Michela Cuccagna
Orj: RockUrLife
TR Çeviri: Cage @ONEOKROCK_TR

Bu sitedeki tüm yazı ve çeviriler facebook.com/OneOkRockTurkey sayfasına aittir.

3 Mart 2016 Perşembe

Yazar CG | Kategori : , ,


Takeru × Taka Çapraz Sohbet <Bölüm 3>



Sake bardakları yenilendikçe konu da ilk tanışmalarından bugüne değişimleri ve gelişimleri yönünde yavaş yavaş değişmeye başladı.

Sato: Taka önceki haline kıyasla olgunlaştı. 

Taka: Takeru dahil her zaman etrafımda olan arkadaşlarıma borçluyum bunu. Normal yaşantıma devam ettiğim için değişip değişmediğimin ben farkına varamam. Ama yanımdaki arkadaşlarıma baktığımda, mesela Takeru’yu fark ediyorum, o da yavaş yavaş değişiyor. Fark ediyorum çünkü yanındayım. Aynı zamanda ben, onun değişimini fark eden kişi olarak da değişiyorum sanırım… Böylece bir sonraki yaşamam gereken şeyi deneyimleyebilirim. Evet, arkadaşlarım sayesinde. Kelimeler olmasa bile, sadece ruh halime bakarak onlar açıkça beni anlayabiliyor sanırım.

Sato: Muhtemelen ben oldukça değiştim. Ve bunun çok fazla nedeni var. En büyük değişimse daha da tanınan biri haline gelmem oldu, değil mi? Taka’yla ilk tanıştığımızda dünyada kimsenin varlığımdan haberi yoktu. Ama şu anda neyse ki çoğu insan beni bir şekilde tanıyor. Tanışıklığımız böyle bir durumdayken başladığından gün geçtikçe yabancılara karşı daha da çekingen oluyorum.  Daha gençken çekingen olduğumun farkında değildim, ama şimdi çekingenim ve aklımdan geçenleri paylaşmak benim için zor.

–Ünlü Sato Takeru olduğun için daha fazla insan sana yaklaşmaya çalışıyordur herhalde. 

Sato: Bu yüzden gittikçe daha da fazla “Sato Takeru”yu korumaya eğilimli oluyorum. Mesela birazcık da olsa yorgunluğumu göstersem bana “Ne soğuk biri” diyebiliyorlar. Bu mantığı ne kadar özümsersem insanlara da o kadar az normal davranabiliyorum. 

Taka: Bu durumda aramızdaki ilişki değişti ve artık “karı koca” gibi olmuşuz gibi hissediyoruz haha. 

Sato: Benim erkek arkadaşım, kız arkadaşım, en yakın dostum, kocam, karım. Evli insanlarız, ikimiz de, değil mi? 

Taka: Bunu başkalarına açıklamak oldukça zor olacak haha. Ama işte Takeru isimli kişi burada ve ben onun karısıyım, değil mi? Eğer yıllar sonra kocam işinden istifa edip kırsalda çiftçi olmak isterse onu durdurmam. Çünkü öyle biridir, onu durdurmak işe yaramaz. Bu yüzden o durumdan keyif alırım, onu asla durdurmam. 

Sato: Doğru.

Taka: Deneyebilirsin. Sonra fikirlerini benimle paylaş, seni anlarım. Sen de aynısını yapardın diye düşünüyorum, doğru mu?

Sato: Taka bazen o anın etkisiyle birşeyler söyler. Yani böyle bir şey olsa söyleyeceği şey, “Mutlaka başka bir yol daha olmalı” olurdu. Ama düşündükten sonra, üstünde oldukça fazla düşündükten sonra karar verdiyse onu asla durdurmam. Bu kız arkadaş-erkek arkadaş gibiyiz tarzındaki arkadaşlığımızın olma nedeni gittiğim bir konserdeydi… Nerdeyse bütün OOR konserlerine gittim… Ve bazen bu adamın sağlığı çok kötüyken, soğuk algınlığı varken olan konserlere de gitmem gerekti. Çok iyi durumdayken olan konserini de görmüştüm, anlarsınız. Onu soğuk algınlığıyla, o kadar kötü bir durumdayken yaptığı bir konserde izlediğimde aynen Minami-chan gibi hissetmiştim, Touch mangasında Tatsuya’nın beyzbol oyununu izlerken olduğu gibi ya da ‘ROOKIES’deki Aniya’yı izleyen Touko gibi hissetmiştim. Ana duygu buydu. Etrafımdaki bütün seyirciler coşku içindeydi, bense oturduğum yerden onu izlerken kendi kendime “Dayan Taka!” diyordum.



Taka: Çalıştığı yere pek sık gitmeme politikam vardır. Takeru ise tabi ki benim iş yaptığım yere geliyor, ama bu bir konser ve bir konser için “başkalarına gösteri sunulan yer” denilir, değil mi? Takeru beni “başkalarına gösteri sunulan yer”e inatla davet etmez. Mesela Amuse aktörleri yıl sonunda bir konser düzenler. “Asla gelme. Eğer gelirsen bir daha asla umursamam” der bana haha. Bizim ilişkimizde bu günlerde ben eş, Takeru’ysa koca rolünde sanırım. Son dediği “Touch”daki Minami-chan’la ilgili ne anlattığını anlamadım, ama geçen sene bir çekimi gördüm, çünkü ‘Rurouni Kenshin’ için bir şarkı yaptığımdan çekimleri görmem gerektiği konusunda ısrarcıydım. O anda “Ah, Takeru’nun hep bahsettiği şey buymuş” demiştim. 

Sato: Henüz film yayınlanmadığı için detaya giremem ama izlemeye geldiği sahne tam olarak “ölüm kalım savaşı” olarak adlandırılabilir.

Taka: “Her zaman kaçıyormuş gibi hissediyorum” cümlesinin anlamı buydu; demiştim ki “Aman Allah’ım! … Bu tek kelimeyle muhteşem…” Takeru her zaman elinden gelenin en iyisini yapar, biliyorum, ve çekimler sırasında birçok kez yemek için buluştuk. Ben yorgunken eve gitmeye ayarlıyımdır, ama Takeru çekim sonrası olsa da gelmeyi asla ihmal etmez. Der ki, leziz bir bira içmek, en iyi arkadaşlarıyla boş boş sohbet etmek ve sonra eve gitmek ona çok iyi geliyormuş. Bence ertesi sabah erkenden çekimi olduğu için daha ağırdan alsa ve doğruca eve gidip yatağa girse daha iyi olurdu. Ama ben “Hadi başka mekana geçelim” dediğimde bile hep bizimle gelir. Eğer birinin morali bozuksa ve onu dinleyecek birine ihtiyacı varsa Takeru mutlaka gidip onu dinler. Onun bu halini bildiğim için, ‘Rurouni Kenshin’ çekimlerini gördüğümde fark ettim ki meğer çok ağır bir iş sonrası bizim yanımıza geliyormuş. Ona duyduğum saygı daha da büyüdü ve olağanüstü biri olduğunu düşündüm. 

– ‘Rurouni Kenshin’e başlamadan önce Takeru-san bunu yapmaya çok hazırdı ve “Eğer (aksiyon) hareketlerim iyi değilse aktörlüğü bırakacağım” demişti. Ve sen Takeru-san’ı çekimlerde gördün. Aklından neler geçti? 

Taka: Sadece Takeru dublör kullanmadan kendi hareketlerini yaptı, değil mi? Bunun gençliğiyle veya başrol olmasıyla alakası yok. Bence o gerçekten muhteşem. Aktörlerin dünyasını bilmem ama Takeru, bir aktör kendi hareketlerini kendi yapamaz, düşüncesini sona erdirdi. Temelde Takeru biraz…benden daha havaidir haha.

Sato: Hayır, hayır, hayır. Nerdeyse en az senin kadar başına buyruğum, değil mi? İkimiz de aynı seviyedeyiz haha. 

Taka: Bu insanların seni nasıl değerlendirdiğine göre değişir. Söz konusu bensem, ben kendimi bazen dolaylı ifade ederim. Ama o “etkilidir”, anlatabiliyor muyum? Bana göre o tam bir kaya gibidir ve örnekleri bana ters olsa da ona uymalıyımdır. Kesin şekilde konuşur ve söyledikleri kelimesi kelimesine doğru çıkar. Muhteşem olup olmamanın önemi yoktur. O kesinlikle inanılmaz biri. Böyle bir ruha sahip. Bu yüzden onu çekimlerde izlerken bunun ötesinde şeyler hissettim. Nerdeyse ağlayacaktım.

Sato: Ben henüz Rurouni Kenshin bölüm 2 ve 3’ü görmedim, ama Taka çoktan ikisini de izledi. Tabi ki tamamlanmış halleri değildi. 

Taka: (Duygusal sesle) İyilerdi…

Sato: Başrol bile henüz görmemiş olmasına rağmen (gülüyor).

Taka: Muhteşemlerdi, gerçekten.

–Çalışmasını gördükten sonra sendeki etkisinden bahsettin mi?

Taka: Oldukça fazla anlattım.

Sato: Evet, konuştu.

Taka: Hiç değiştirmeden aynen tekrar edebilir miyim?

–Evet!

Taka: Mükemmel olduğunu düşündüm. Aslında yansıttığı ruh boşuna değildi. Onun ne kadar yoğun olduğunu ve özel hayatını biliyordum, bu yüzden aradaki uçurum kalbimi sıkıştırdı veya…söylemem gereken şey…ben kendim de sahne insanıyım. Ama aktör olmadığımdan böyle bir rolü oynamanın bu kadar zor olacağını bilmiyordum. Ona dedim ki, “Çok güzel bir filmdi. Yapabileceğinin en iyisini yapmışsın!”

Sato: Filmleri henüz hiç görmediğim için bu noktada bir şey diyemiyorum. Senin gibi ben de izleyebilmek istiyorum. Ben de izlemek istiyorum (gülüyor). Düşündüğümde ONE OK ROCK’ın  'Rurouni Kenshin 1' için tema müziği yapılmasına karar verildiği anı çok net hatırlıyorum.

Taka: Delicesine mutlu olmuştum.

Sato: Resmi olarak karar kesinleşmeden önce, daha ONE OK ROCK şarkı yapmalı diye düşünüp karar verirlerken siz Okinawa’da konser veriyordunuz, değil mi? 

Taka: Evet, öyleydi.

Sato: Ben de izlemek için Okinawa’daydım. Konserden önce mi sonra mıydı hatırlamıyorum ama ikimiz bir et restoranına yemeğe gitmiştik. O zaman ‘Rurouni Kenshin’i çektiğimi biliyordun, değil mi?

Taka: Biliyordum.

Sato: Ve Taka’ya 'ONE OK ROCK filmin ana şarkısı olarak seçilecek gibi görünüyor', demiştim. 

Taka: Çok mutlu olmuştum.

Sato: Evet, mutluluk vericiydi. Bu işi yapmaya başladığımdan beri en mutlu olduğum andı.

Taka: Benim de. “Zamanı geldi! Akıntıyla hareket ederek, yeni jenerasyon tahtı devralmalı!” diye düşünmüştüm. Takeru’yla her zaman böyle şeylerden konuşurdum. Kulağa düşüncesizce gelebilir ama şöyle bir düşüncem vardı, “Daha yaşlı jenerasyonun bunu yapmaya devam etmesinin anlamı yok. Bu bizim büyük bir sıçrayış yapmamız gereken zaman değil mi?” Yani, tabi ki böyle güçlü kelimelerle ifade etmiyordum. (gülüyor)

Sato: Ama arada çok küçük bir fark var.

Taka: Öncelikle, kariyerimiz farklı olsa da benzer hislere sahibiz. “Eğer biz devam etmeseydik şimdi yerimizde kim olurdu?” diye hissederek işimizi yapıyorduk. Bu yüzden çok ciddiydim ve filmin tema şarkısını bizim yapmamıza karar verildiğinde müthiş mutlu olmuştum. Size ne diyeceğim. Takeru’nun olduğu bir iş için müzik yaptığımda her zamankinden tamamen farklı bir şey yaparım. 'Rurouni Kenshin 1' için yaptığımda kesinlikle iyi bir tane yapmalıyım düşüncesinin verdiği çok güçlü bir hisle azmetmiştim. Tabi ki yapabildiğim şey bir şarkı bestelemek ve onu sunmaktı. Ama hayranlarımızı da kapsayacak ONE OK ROCK’ın birlikte yaptığı bir ‘Rurouni Kenshin’ müziği ortaya koymak istedim. Bu yüzden sadece tema müziği için yapılmış gibi durmasını istemedim. Tanıtım filmleri dahil, filmi defalarca izledim, filme nasıl bir şarkı daha iyi uyar diye çok düşündüm. Yardımı olması için ses ilavesi konusunu da araştırdım. “Mix” adında bir çalışma vardı ve daha önce hiç bu işi yapan bu kadar çok kişiyle konuşmamıştım. Genelde bizde tek bir ana ses sorumlusu kaydı yapar ve kayıt sonrası mixi gerçekleştirir. Ama bu şarkı için aynısını yapmadık. Tek seferde dört ayrı mixere şarkıyı gönderdim ve hangi sesin daha iyi olduğuna karar verdim. Üstünde büyük ciddiyetle çalıştım, daha önce olmadığım kadar titizdim. Sonra ikinci film ‘Kyoto Inferno’ için de bizim şarkı yapmamıza karar verdiler. Bu bana, sanki bu benim filmimmiş gibi hissettirdi. Sanki filmi yapan insanlardan biriymişiz gibi hissettim. Özetle bir filmi yapmak için birçok farklı ekibe ihtiyacın vardır, yönetmen, oyuncular, kameraman, ses, ışık teknisyenleri, yapım koordinatörü, ve daha birçoğuna. Ve ben, sanki o ekiplerden birinin üyesiymişiz gibi hissettim. 

Sato: Mix konusunu ilk defa duydum. Ama hevesinin farkındaydım. Taka kendisi “Bu benim en iyi çalışmam!” demişti. Şarkıyı duymamla “Muhteşem!” diye düşünmüştüm. Ve “Evet! Bu kesinlikle tema müziği!” ortak fikrini paylaşmıştık. 

Taka: Yapmıştık.

Sato: Senin evindeydi, ikimizdik.

Taka: O zaman daha önce yaptığım şarkılar içinde tam puan verebileceğim tek şarkı olduğundan oldukça emindim. Ve Takeru’nun başrol olduğu filmin tema müziği olduğu için oldukça mutluydum.

Sato: Şarkıyı ilk defa Taka’nın evinde onunla birlikte dinledim. 

Taka: Evet.

Sato: Her zamanki gibi senin odandaydık.

Taka: “Mükemmel bir şarkı yaptım” diyerek şarkıyı çaldım. Şarkı piyano ile başlıyordu. OOR’ın piyanoyla başlayan bir ya da iki şarkısı vadır ve bu piyano kısımları daha sonra eklenmiştir. Sadece bu şarkı baştan sona piyanoyla yapılmış ve arkasından gitar, bas ve bateri ilave edilmişti. Çok iyi şarkılar bestelenirken fazla zaman almaz. Hızlı yapılırlar. OOR üyeleriyle şarkıyı yaparken hepimiz bazen böyle hissettik, ama tek başıma yaparken hiç böyle hissetmemiştim. Üyelerle şarkı yaparken bazen “Vay, bu müthiş!” deriz, ama yalnızken hiç “Vay, muhteşem bir şey yaptım!” diye hissetmem. Bu böyle hissettiğim tek şarkı. Bu yüzden Takeru beni aradığında şarkının bir kısmını duymasına izin verdim. Takeru o zamandan beri o introyu hatırlar. Onu geliştirerek son bilinen haline getirdim. İlkinde olduğu gibi ikinci filmde de yönetmenden önce ilk olarak Takeru’nun şarkıyı duymasına izin verdim.

Sato: İkinci filmin şarkısı da çok güzeldi. Filmde herkesin dinlemesini istiyorum. Çok iyi bir şarkı.



Zamanın hızlıca geçmesiyle konuşmalarını toparladılar ve geleceklerinden bahsettiler. 

Sato: Tabi ki dünyadaki bütün sanatçıları tanımıyorum, ama benim için ONE OK ROCK herkesin içinde en iyisi. Şarkılarını ilk defa duyduktan sonra konserlerine gittim ve daha çıkışlarını yapmalarının öncesinde en iyisi olduklarını düşünüyordum. Ve şimdi 1 numara olmak alışkanlık oldu gibi. Benim bakış açıma göre “Dünya bunun çok geç farkına vardı!” Ve başarı merdivenlerini tırmanmaya devam edecekler. Dünyanın 1 numarası olmalarını diliyorum ve bence olacaklar.

Taka: Ben genelde Takeru’nun yapabileceği tek şeyin oyunculuk olmadığını düşünürüm. Bence birçok farklı şey denemeli ve rahatça altından kalkacağına inanıyorum. Böyle şeyleri şu anki halini baz alarak söylemiyorum. Sadece aktör olarak değil, insan olarak da çok çok daha ileriye ulaşacak. Bu ondan beklediğim bir şey. Bunu yapabilecek kapasiteye sahip. Bunu başardığını bekleyip görmek istiyorum. Bendeyse tam aksine eğer şarkılar olmazsa benim için geriye hiçbir şey kalmaz. Ama Takeru’da şu anki kariyerinin onun her şeyi olduğunu düşünmüyorum. Yakın arkadaşı olarak farklı şeyler denemesini yakından izlemek istiyorum ve ondan feyzalarak mümkün olduğunca uzun süre şarkı söylemeye devam etmek istiyorum. Aktörlerin dünyasını bilmiyorum ama her dünyanın iyi bir noktası vardır. Bu müzik için de geçerlidir. Tabi “Sato Takeru’yu bir aktör olarak” seviyorum, ama “Sato Takeru’yu bir insan olarak” sevmeye eğilimliyim, o yüzden şu an yaptığı gibi gelişmeye devam ederse en mutlusu ben olacağım. Hatta çoktan bunu başardı. Bu yüzden Takeru için endişelenmiyorum. Geleceği sabırsızlıkla bekliyorum. Takeru’nun neler ortaya koyacağını merak ediyorum. Takeru otuzlarına geldiğinde ve birçok konuya hakim güçlü bir irade kazandığında şaşırtıcı bir şeyler yapacak ve gelecekte onunla birlikte farklı çalışmalar yapmak heyecan verici olacaktır. Takeru için böyle biri olmak istiyorum ve onun da öyle olmasını istiyorum.

İkisi de suşilerini tamamen bitirdi ve yüzlerinde rahatça gevşemiş bir ifade belirdi. Taka birkaç gün sonra Amerika’ya gideceğini söyledi. Ve Takeru da “Bitter Blood” dizisini bitirmek üzere. Bitirdikten hemen sonra live action filmi ‘Baku Man’ın çekimlerine başlayacak. İkisi de oldukça meşgul olduğundan çaylarını yudumlarken içtenlikle konuşmaları her bir dakikayı değerli kılıyor.

Bu çapraz sohbeti sonlandırırken biraz utandırıcı olsa da birbirleri için son bir şey söylemelerini istedim. 

Sato: Taka’ya son sözüm? Söyleyecek hiçbir şeyim yok. Söyleyecek bir şeyim olduğunda genelde ona söylerim. 

Taka: Ben mi? Belki şu olabilir. Takeru’nun mutlu olmasını istiyorum.

Sato: Hmm? Zaten mutluyum!?

Taka: Daha mutlu. Çok çok daha mutlu.

Sato: Tamam. Ama ben sadece…ben hiç “sadece mutlu olmak” ya da “sadece iyi vakit geçirmek” gibi şeyler dilemem. 

Taka: Evet, evet, bunu zaten biliyorum. Hayır, kastettiğim şey, tam olarak “mutlu olma” hissini yaşamanı istiyorum.

Sato: Ben mutluyum.

Taka: “Mutluluk”u kafanda mantığınla analiz etmeden mutluluk duygusuyla dolup taşmanı istiyorum (gülüyor). 

Sato: (Kahkahayla gülüyor) Temelde ben her zaman mutluyum (gülüyor).

Taka: Evet, yani, ben senin onu “Mutluyum... Wow…İnanılmaz mutluyum!” seviyesine çıkarmanı istiyorum.

Sato: Ama bu zor. Mesela, umursamaz olan ve o anki atmosferi anlamayan kişiler bilinçsizce dediğin gibi mutlu olabilir. Şimdi sana böyle biri olmak ister miydin desem bana hayır derdin, değil mi? 

Taka: Tabi ki, öyle olmak istemezdim.

Sato: Zor kısım burası. Daha mutlu olabilirsin, değil mi? Daha mutlu olabilirsin ama öyle biri olmak istemezsin. Yani mutlu olmandan daha önemli bir şey vardır, biliyorsun.

Taka: Nedir o? Son söz olarak bana onu söyle. Hey, bu çapraz sohbeti onunla kapat!

Sato: O…daha sonra bulunabilir bence. Mutlu olmaktan daha önemli bir şey vardır. Önemli olan şey kendin olmaktır.

Taka: Anlıyorum. Kendim olmak.

Sato: Kendin olmak. Bunun kıymetini bil.



İng çeviri: stephany-310 @ tumblr 1 & 2
TR çeviri: Cage @ONEOKROCK_TR 


Bu sitedeki tüm yazı ve çeviriler facebook.com/OneOkRockTurkey sayfasına aittir.


29 Şubat 2016 Pazartesi

Yazar CG | Kategori : , ,

Bölüm 1 için TIKLAYINIZ

Takeru × Taka Çapraz Sohbet <Bölüm 2>


Sato: O dönemde Taka kırmızı bir mikrofon kullanmak istemişti sanırım. Ama hiç kırmızısı olmadığından kırmızı banda sararak yaptığı mikrofonu kullanıyordu. “Aklıma gelmişken, Taka kırmızı mikrofon kullanıyordu” diye düşündüm ve normal bir mikrofon alıp bir sanatçıya nasıl bir süreçle kırmızıya döneceğini sordum ve üstüne sarmal şekilde siyah harflerle İngilizce bir mesaj yazdım, “Nesillerin birbirinin yerini alma zamanı geldi” (Ç/N: Bu çeviri röportajda Sato’nun Japonca söylediğinin çevirisidir. Mikrofonu yapan sanatçı Dexta Mega’nın instagramında paylaştığı, mikrofonun üstündeki tam yazı şudur: “Isn't it about time for the new generation to take the throne” / “Yeni jenerasyonun tahtı devralmasının zamanı gelmedi mi“



-Seni mutlu etmiş olmalı.

Taka: Daha iyisi olamazdı. Ağladım.

Sato: Ağladı. Ağlıyordu ama o doğum gününde Taka çok içmişti. 

Taka: Küfelik sarhoş haha.

Sato: “İçtiğim zamanı hatırlamıyorum, hatırladığım tek şey bana bir mikrofon verilmesi” demişti ama haha.

Taka: Eğer böyle şeyler yapmaya devam etmemiz gerekseydi banka soymaya giderdik, bilirsin. Böyle şeyleri geçici olarak yapmak istedik. Ne hatırladım. Bana bir hipnoz uzmanı getirtmiştin.

Sato: Ah, evet!

Taka: Ona hiç hipnotize edilmediğimi söylemiştim ve bir hipnoz uzmanı çağırdı. Gerçekten hipnotize olmuştum.  

Sato: Hipnotize edilmek istediğini söyledi ve gerçekten hipnotize oldu haha. Bunu bir vokaliste asla yapmamalısın çünkü boğazı hayati önem taşır, ama uzman dedi ki “Burada tonlarca wasabi var. Ama sana işaret verdiğimde tadı güzel gelecek, inan bana” 

Taka: Normal koşullarda yemiş olsam müthiş acı gelirdi ve ölmek isterdim. Ama hipnotizeyken tadı tatlıydı. 

Sato: Hipnozun etkisi geçtiğinde “Agh!” dedi haha.

Taka: Tadı kesinlikle acıydı. Asla ama asla yapmamak gereken bir şeydi. Yani, birlikte birçok şey yaşadık. Anlatmak için hatırlamamız gereken daha da fazlası vardır.

Sato: (Elindeki dokümanlara bakıyor) Eski anıları hatırlatıyor.

Taka: Evet, gerçekten öyle. Bu fotoğraf ‘C.h.a.o.s.m.y.t.h.’ videosunda kullanılan elleri gösteriyor. O günlerde yakın arkadaşlarım için bir şarkı yapmak istemiştim ve klibinde 7 arkadaşımın ellerini gösteren fotoğrafları yan yana koydum. Takeru’nun eli sağdan ikinci olan.


Sato: O benim mi, gerçekten mi?

Taka: Tam olarak bendeki gibi onun avuç içinde de ‘masukake’ çizgisi var (Ç/N: “akıl çizgisi” ve “kalp çizgisi” birleşik) Seninle ilgili çok anım var Takeru.

Sato: Kesinlikle. Bak ne diyeceğim. Eğer OOR Yokohama Arena’da üç gün konser verirse üçüne de gideceğim.

Taka: Üç gün kadar çok mu? Sana diyeceğim şey hahaha. Sıkılmaz mısın?

Sato: Asla sıkılmam. Ruh durumumun moduna göre değişir ama sebepsiz mutlu hissettirir. Sadece onları dinlemeye devam etmek istiyorum. Şarkıları otomatik olarak beni hislerle dolduruyor.

Taka: Ve tüm şarkıları ezberledin, tamamiyle, öyle mi? 

Sato: Konser DVD’lerini izledim. 

Taka: Ve hatta benim konserdeki konuşmalarımı ezberledin. 

Sato: Ve karaokede konuşmanı taklit ettim. 

Taka: Ve bana şarkıyı o kısım dahil söylettin. Daha utandırıcı bir şey olamaz!

Sato: Bana ne hatırlattı!! Arkadaş olduğumuzda, en başta, sana durmadan karaokede şarkı söylettiriyordum haha.

Taka: Bu adam çok kaba diye düşünmüştüm, ciddiyim, haha. Şarkı söylemeyeceğim dememe rağmen yüzünde kocaman bir gülümsemeyle karaokede şarkıları ayarlardı. 

Sato: Doğru. O dönem daha ilk zamanlarımızdı, arkadaşlığımızın en başıydı. 

Taka: Berbat biriydi. Başkalarının yapamadığı şeyleri teklifsizce yapardı. Nefret ediyor olsam bile. 

Sato: Ama artık Taka’nın o anki modunu okuyabiliyorum. Nefret ederek mi, yoksa zevk alarak mı şarkıyı söylüyor, biliyorum. Artık anlayabiliyorum. 

Taka: Başlarda en son bana şarkı söylettirirdi. 

Sato: Konserdeki konuşmaları dahil. Sadece şarkı söylemesini değil, konseri taklit etmesini istiyordum, mesela “Lütfen konserde kullandığın cümle olsun” diyordum haha. 

Taka: Onlar konser sırasında ağzımdan çıkan cümleler, bu yüzden kendim bile ne dediğimi bilmiyorum. DVD’yi defalarca izlemem. Ama Takeru tüm DVD’leri izlemiş, hepsini eksiksiz ezberlemiş ve heyecan duymuş, o yüzden isteksiz söyledim, anlarsınız ya. Ama belli bir bölümü atladığımda aynı şarkıyı baştan alıyordu. “Ne?!” diye düşündüm. (zoraki gülümseme) 

Sato: Ben de “Napıyorsun?” dedim. 

Taka: Evet, “Bir şey unuttun” dedin. Ama bana sorunun ne olduğunu söylemedin. Sadece durmadan “Bir şey unuttun” dedin. 

Sato: “CD’lerde yaptığın gibi aynı normal şekilde söylemen iyi değil”

Taka: “Konserdeki gibi söyle” 

Sato: Şu sözü tekrar etiğimde, ‘Omaera-no Jinsei-daro! (Bu senin kendi hayatın değil mi!?’)’ aramızda çok fazla patlama yapmıştı, değil mi?

Taka: Evet, gerçekten patlamıştı!

-Takeru-san, OOR’ın konser DVD’lerini defalarca izlemiş biri olarak, senin için en unutulmaz konser hangisiydi?

Sato: Hepsi. Yani…hepsi, ama Budokan’daki ilk konser ve Yokohama Arena’daki ilk konser, aslında hepsi iyi, ama tüm hepsinden, Zepp’deki konser. Taka’nın durumu berbattı ve bazen şarkı sırasında öksürük krizi geliyordu. Ama buna rağmen güzel konserdi. Her zamanki gibi iyi bir sesle söyleyemedi ama “şarkı söylüyor” hissini yaşadım ve şaşırtıcı şekilde iyiydi, onu ayırıyorum.

-Taka-san, sen Takeru-san’ın çalışmalarını gördün mü?

Sato: Çalışmalarımı nadiren gördün, değil mi?

Taka: Evet. Sadece favorim olanları izledim haha. Aktörler işlerini her zaman tek başlarına seçmiyorlar, değil mi? Ama favorim olanlarda hiçbir zaman hayalkırıklığına uğramadım. “Bitter Blood”ı çok seviyorum, en sevdiğim o. 

Sato: Watabe (Atsuro)-san hoşuna gidiyor, değil mi?

Taka: Evet, öyle. Ve Takeru’yu Watabe-san rolünde izlemek benim için çok yeni. Bu tarz bir dizide ilk defa oynadın, değil mi?

Sato: Evet, nadirdir.

Taka: Ve ‘BECK’ filmi bir grubum olduğu için bana daha yakın ve heyecan verici geliyor. Ama aslında Takeru’nun çalışmalarını objektif olarak izleyemiyorum. Takeru ve diğerleri ekrandayken elimde olmadan Takeru’ya bakıyorum. Bu yüzden bir hikaye olarak izleyemiyorum. Özellikle ‘Rurouni Kenshin’i defalarca izledim ama hiç objektif izleyemedim. Dönüp baktığımda objektif olabiliyorum, ama izlerken hiç mümkün olmuyor. Eğer bana filmi bir hikaye olarak beğendin mi diye sorsanız cevap vermek çok zor olurdu. Ama diğer taraftan objektif görebilmek de eğlenceli –durum bu.

Sato: Böyle bir ilişkimiz var. Böylece hangi durumda olursam olayım ona her şeyi gösterip anlatabiliyorum. Ondan bir şey saklamak istemiyorum. 

Taka: Ona rahatça “Bir sonraki albümümüz nasıl olmalı sence?” tarzı şeyler sorabiliyorum. Takeru şarkılarımızı uzun zamandır dinliyor. Başkalarına böyle şeyleri sormam gerekmiyor.

Sato: Yakın zamanda derin bir sohbet yaptık. Ama arkadaşlığımızın ilk zamanlarında neler konuştuğumuzu hiç hatırlamıyorum. Önemli şeylerden bahsetmedik herhalde. 

Taka: Evet, son birkaç yıldır daha derin konularda konuşuyoruz. Son birkaç yılda Takeru “İnsanoğlu nedir?” gibi daha çok insanoğlunu sorgulayan sorular sormaya başladı. 

Sato: Hahaha

Taka: Onun “İnsanoğlu nedir?” gibi soruları var, değil mi? Kanımca buna kimse cevap veremez. Bu tarz bir iş yaptığımız için bazı şeyleri diğerlerinden daha farklı şekilde görebiliyoruz bazen. Daha gençken bunu fark etmemiştim, ama yirmilerimde yavaş yavaş farkına vardım ve olgunlaştım. Takeru’daysa, o çok zeki ve…aslında açık konuşmaktan başka bir şey yapmaz. Lafı nasıl dolandıracağını bilmez haha. Dosdoğru söyler ve ilginçtir ki yanlış hiçbir şey söylememiştir, bilirsiniz. Her zaman cevap arayışındadır. Bir “cevap” bulmak için benden farklı olarak oldukça araştırmacı bir zihne sahip. Onunla ilgili en harika şeyse, cevabı kesinlikle bulmasıdır. Cevabı bulur, özümser ve bir sonraki cevap için soru sormaya başlar. Bense eğer cevabı bilmiyorsam, konuşurken Takeru beni bir cevapla yüzleştirdiğinde nerdeyse şok olurum. “Aha, anladım” diye düşünürüm, “Belli belirsiz biliyordum bunu, demek gerçekten öyleymiş” veya böyle şeyler düşünürüm. O yüzden onunla olmak heyecan vericidir. O ve ben farklı dallardaki işlerdeyiz, ama ikimiz de bir performans ortaya koyan biri olarak aynı pozisyona sahibiz. Aynı yaştayız ve ona saygı duyuyorum, bu yüzden onunla birçok konu hakkında konuşabilirim. Cevapları sade ve aynı zamanda çok nettir. Söylemeliyim ki, bu noktada o etrafımdaki diğer insanlardan biraz daha farklı. Diğerlerinin söylediklerine başta şüpheyle yaklaşma eğilimine sahibim, çünkü daha çok küçükken şov dünyasına adım attım ve etrafımdaki insanlara güven duymadan yaşayan biriydim. Ama Takeru’ya böyle davranmama gerek yok. Dosdoğru konuşur ve söyledikleri kolay anlaşılırdır. Onun en hoş noktası bu diye düşünüyorum –o ilgi çekici biri ve bu benim sahip olmadığım bir şey.

Sato: Her insanın kendine özgü karakteri vardır. Aynısı sizin için de geçerli. Benden farklısınız, o yüzden sizi dinlemek istiyorum ve birbirimize saygı gösterebiliriz.

Taka: Yani, öyle ya da böyle biz her zaman…

Sato: Birlikteyiz.

Taka: Ama son zamanlarda cevapları bulamıyoruz. Ben biraz aptalım, o yüzden “insanoğlu” seviyesinde sorular sorduğunda, “Takeru-san hiçbir fikrim yok” diyerek pes ediyorum haha. Ama Takeru buna rağmen “İnsanoğlu ne kadar aptal acaba” gibi şeylerle devam etmeyi sürdürüyor.

Sato: ‘Alışıldık olan’ değersizdir’,örneği gibi. Bilgelik kelimesi yarattık. 

Taka: Doğru.

–Bu ne demek?

Sato: Bu akılda kalıcı bir kullanım, ama yanlış anlaşılabileceği için açıklayayım. Bu dünyada “yalan söylemek ‘alışıldıktır’” , “Başkalarını kandırmak ‘alışıldıktır’” , “Başkaları tarafından kandırılmak ‘alışıldıktır’”. Dünyanın durumu şu an tam olarak bu. Böyle insanlar büyük çoğunlukta demek istiyorum. “Diğerleri gibi olsam ne olur ki” demek doğru değil, kötü ya da yanlış olsa da görmezden geleyim demektir bu. Söylediğim için üzgünüm ama, örneğin yerleri kirletmek veya çöpleri ihmal etmek artık ‘alışıldık’ olmaya başladı. Günümüzde böyle durumlara çoğu insanın izin vermesi aslında hiç de “alışıldık” değil. Buna “normal olan bu” diyemezsiniz demek istiyorum.


<Bölüm 3 için Tıklayınız>


İng Çeviri: stephany-310 @ tumblr 1 - 2
TR Çeviri: Cage @ONEOKROCK_TR


Bu sitedeki tüm yazı ve çeviriler facebook.com/OneOkRockTurkey sayfasına aittir.






28 Şubat 2016 Pazar

Yazar CG | Kategori : , ,
Takeru × Taka Çapraz Sohbet <Bölüm 1>


Güney Afrika yolculuğundan aylar sonra sakin bir gecede Tokyo'da samimi küçük bir sushi barının tezgahında ONE OK ROCK'ın vokali Taka ve Sato Takeru ile birlikteydik.

Taka Nisan’da ve Sato Mart’ta doğduğu için aynı yılda okuldaydılar. Ve ikisi de birbiri hakkında açıkça şöyle dedi, "O benim erkek arkadaşım, o benim kız arkadaşım, en yakın dostum, kocam, karım." Bu durum "en yakın dost" sözünün ilişkilerini ifade etmeye yeterli olmadığını gösteriyor; sanki bir şey eksik, bir şey yanlış. 

Biri aktör, diğeri müzisyen. Bulundukları sahne farklı, ama birbirlerine saygıyla destek oluyorlar, sorunlarını ve derinlerdeki düşüncelerini birbirleriyle açıkça paylaşıyorlar.

Taka'nın gözünde Sato Takeru nasıl biri, Sato Takeru'nun gerçek yüzünü en iyi kim biliyor? Ve Sato Taka hakkında neler diyor? Birbirlerinde hoşlarına giden şeyler ne? Neler için empati hissediyorlar?

Bu 25 yaşındakiler, ilk biralarını tokuşturduktan sonra favori suşilerini yiyerek içki eşliğinde anlatmaya başladı.

-Birbirinizi ne kadar zamandır tanıyorsunuz?

Sato: Tamam, o zaman tanışmamızla başlayalım. Ben ONE OK ROCK'ı bir dizideki yan rolüm sırasında tanımaya başladım. Lise 2. sınıfta keşfedilmiştim ve 3. sınıfta bir gece yarısı dizisinde ilk çıkışımı yaptım. Ve dizideki aktör ve şarkıcı olan rol arkadaşlarımdan biri söyledi. Dedi ki, "Lisede sınıf arkadaşlarımdan biri ONE OK ROCK adlı bir rock grubunun üyesi ve grubun vokali muhteşem bir şarkıcı ve süper etkileyici. Neden dinlemeyi denemiyorsun?" Eğer doğru hatırlıyorsam fast food restoranlarından birindeydik. Kulaklıkların biri onda biri bende aynı zamanda hamburgerlerimizi yerken bir şarkılarını dinledik. Şarkı ‘Do you know a Christmas?*’tı ** (kendi yapımları bağımsız CD) Taka’nın vokaliyle başlıyordu ve sesini duyduğum anda “Bu adam dehşet! Çok iyi bir şarkıcı!” diye düşündüğümü çok net hatırlıyorum. Sonrasında ONE OK ROCK’ın Taka’nın okul festivalinde sahne alacağını duydum ve onları görmeye gittim. O sırada lise 3. sınıftaydım.

Taka: Takeru'nun orda olduğunu bilmiyordum, değil mi? 

Sato: Tabi ki. Henüz birbirimizle hiç karşılaşmamıştık. Ama konseri gördüğüm o an, "Çok iyi, adamlara bak! Bu da ne böyle!?" diye düşünmüştüm. Sadece şarkılar değil, tüm performansları süper havalıydı. Böylece ONE OK ROCK hayranı oldum. O zamanlar, OOR üyelerinden Ryota ve Toru Amuse'un (yapım şirketi) yurdunda kalıyordu ve ben de aynı zamanlar iş yoğunluğundan işe yurttan gidip geliyordum. Böylece Ryota ve Toru'ya "Ciddiyim, OOR çok müthiş!" diyordum. (dökümanlara bakıyor) OOR ilk çıkışını ‘内秘心書’ (Naihi Shinsho- 25 Nisan 2007'de yayınlandı) ile yaptı, değil mi? Klibini izledim ve "Çok mükemmel!" diye düşündüm. Ve konserlerine gitmeye başladım, sonrasında da bu devam etti. Sonra, sanırım Taka farketmiş olmalı ki, "Sato Takeru isimli kişi sık sık bizi görmeye geliyor" dedi. Ama birden her şey gizemli bir şekilde farklı bir hale büründü. (gülüyor)

Taka: Hatırladığıma göre  SHIBUYA-AX'taki konserimizdi. Takeru ilk defa sahne arkasına bizi kutlamaya geldi. Yabancılara karşı çok çekingendim, ama "OOR'ı seviyorum" dediğinde çok mutlu olmuştum. Ve biraz coşku hissettim ve "Teşekkürler. Bir ara birlikte takılalım" dedim. Ve birbirimize telefon numaralarımızı verdik, sanırım?

Sato: Hayır, vermedik, hayır. (gülüyor) Kesinlikle vermedik. Ondan sonra bir süre karşılaşmadık. Uzun süre OOR hayranlarından biriydim sadece. Naihi Shinsho sonrasındaki single ‘努努-ゆめゆめ-‘ (Yume Yume- 25 Temmuz 2007'de yayınlandı) ve sonrasındaki  ‘完全感覚 Dreamer’ (Kanzen Kankaku Dreamer- 3 Şubat 2010'da yayınlandı). Muhtemelen Kanzen Kankaku Dreamer zamanları arkadaş olduk, değil mi?

Taka: Ah, öyle miydi? Kaç yaşındaydık? Yirmi civarı mı?

Sato: En az yirmi civarı. Yani, hatırladığıma göre diğer OOR üyeleriyle zaman zaman selamlaşıp konuşuyorduk ama bu adamla hiç konuşmamıştım. Sahne performansı çok iyiydi, ama insan olarak nasıl biri olduğunu bilmiyordum. Bu yüzden aramızda bir tür mesafe varmış gibi hissediyordum biraz. Sonra bir gün Harajuku'da alışveriş yaparken seni gördüm.

Taka: Ne? Bunu hiç hatırlamıyorum.

Sato: Taka o zamanlar fazlasıyla sadeydi, anlarsınız ya. Ortak bir arkadaşımız ordaydı, böylece çok az konuştuk ve onun dikkat çekmemeye çalışan biri olduğunu düşündüm. Sonrasında defalarca karşılaştık ama yine de arkadaş olmamız oldukça uzun zaman aldı haha. Sonunda utangaçlığımızı aştık ve birbirimizle konuşmaya başladık. Grubun bir hayranı olduğum için durmadan, "OOR cidden müthiş!" diyordum ve Taka "Teşekkürler" diye yanıtlıyordu. (gülüyor)

-Bu ne zaman oldu?

Sato: Hiç hatırlamıyorum.

Taka: ‘Kamen-Rider Den-O’ başladığı zaman mıydı?

Sato: Çok sonra. 20 ya da 21 yaşındayken? Hayır, sanırım 19 yaşımdayken. Hiçbir fikrim yok. Herneyse, yemek için çıktık ve "Kış bizi yalnızlaştırıyor, değil mi?" diyerek güveçlerimizi yedik haha. Sanırım ikimiz de kolayca yalnızlaşıyoruz. Ve sonrasında birden düzenli olarak buluşmaya başladık. Nakameguro'daki tavuk güveci restoranı mıydı? 

Taka: Evet, evet. Genelde oraya giderdik.

-Eminim birlikte bir sürü anınız vardır, ama aklınızda en çok kalan hangisi? 

Taka: Yakın arkadaşlarımızla Chiba yerleşkesindeki Tateyama’ya gitmiştik. Yolda benzinimiz bitmişti. Berbattı ve daha birçok sorun yaşamıştık ama bence en eğlencelisi o gündü. Doğum günümde toplanmak için bir otelin suit odasını tutmuşlardı ve benim için parti düzenlemişlerdi. Daha heyecan verici bir doğum günü olamazdı. 

Sato: Hepimiz otelde kaldık ve ertesi gün tüm erkekler, hepimiz Disney Sea’ye gittik. Ama şu adam hiçbirine binemez.

Taka: Ben bir korkağım. Hiçbirinden hoşlanmıyorum.

Sato: Ona “Sorun olmaz. Sadece dene, ne kadar zevkli olduğunu anlayacaksın.” dedim ama o “Hayır, hayır, hiç de eğlenceli değil. Kesinlikle imkansız” dedi. Ama onu isteği dışında binmeye zorladık ve dediği gibi hiç de eğlenceli olmadı... 

Taka: Çok sinirlenmiştim, biliyorsun, haha. Ama o gün inanılmaz heyecanlıydı. 

Sato: Bir dönem aramızda akılda kalıcı doğum günü kutlamaları furyası patlak vermişti. Bunu başlatan Taka’ydı. Benim doğum günümü böyle süper şekilde kutlamıştı. Önce her zamanki gibi yiyecek faslı oldu. Birkaç yetişkin arkadaşımız vardı ve genelde birinin doğum gününde onlarla buluşup bir şeyler yerdik. Ama birçok arkadaşımız aynı şeyi söylerdi, bilirsiniz, hepimizin bir arada olmasının zor olduğunu. Bunun gayet farkındaydım, bu yüzden içlerinden sadece beş-altısı bile bir araya gelse mutlu olurdum. Yemeyi bitirdikten sonra aniden bana göz bandı ve kulaklık takıldı. Görüşüm ve duymam engellenerek başka bir yere götürüldüm. Restorandan o şekilde çıkarılıp bir arabaya bindirildim. Bana “şimdi göz bandını çıkar” dedi ve bir limuzinin içinde olduğumuzu gördüm. “Bu limuzini senin için hazırladım” dedi, şampanya içtik ve bazı güzel manzaralı yerlerde fotoğraflar çektik. O gün çok mutlu olmuştum, hatırladın mı? Saat gece 23:30’a geliyordu. Bana tekrar göz bandı ve kulaklık takıldı. Bir süre yürüdük, nereye götürüldüğüm konusunda merak içindeydim. Bana “Şimdi çıkarabilsin” dedi ve bu sefer kendimi bir teknede buldum. Tüm arkadaşlarım, hatta artık görüşmeyi kestiklerim bile, hepsi oradaydı.

-Muhteşem!

Sato: Ve saat tam 12’yi gösterdiğinde herkes “Doğum günün kutlu olsun!” dedi ve ONE OK ROCK benim için bir konser verdi. 

Taka: Evet. Ve bu Disney Resort’a gitmemizden sonra oldu. Sana iki katıyla ödemiş oldum. 

Sato: Bana göre Taka benim için çok fazla şey yaptı, bu yüzden bir sonrakinde ona daha fazlasını yapmayı planladım. Taka’nın doğumgünü için yeni bir mikrofon yaptırdım.  

Taka: Evet. Ve tüm tur boyunca onu kullandım.

<Bölüm 2 için Tıklayınız>


İng. çeviri: stephany-310 @ tumblr 
TR Çeviri: Cage @ONEOKROCK_TR

Bu sitedeki tüm yazı ve çeviriler facebook.com/OneOkRockTurkey sayfasına aittir.




27 Şubat 2016 Cumartesi

Yazar CG | Kategori : ,

Hiç kimsenin tüm müzikleri ve isimleri bilmesinin mümkün olmadığını söylerim hep, ama benim işimde bu yapılabilir. Her zaman farklı müzisyenlerle yüz yüze röportaj fırsatım olduğu için çok şanslıyım ve bu sohbetler sayesinde onları daha iyi tanıyabiliyorum. Mesela konuşurkenki tavırları, farklı şeylere bakışları, diğer grup üyeleriyle röportaj öncesi ve sonrasındaki iletişimleri gibi tüm bu ayrıntılar onların farklı yönlerini de anlamamı sağlıyor.

 

ONE OK ROCK ismini ilk defa 2013’te, Hong Kong’daki ilk konserlerinden birkaç ay önce duymaya başlamıştım. Şarkılarını dinlediğimde “Clock Strikes” ve “Jinsei x Boku=” albümlerine aşık olmuştum. Sonrasında bire bir röportaj yapma ve onların bakış açılarını anlama şansımın olması işimi sevme ve ondan asla bıkmama sebeplerimden biridir.

 

Japon müzisyenlerle konuşurken her zaman biraz kısıtlanmış konuşulur, genelde soruların önceden çıktısı verilir. Bu defa geçen seferki gibi röportaj gene 30 dakikaydı. Sorular önceden verilmiş olmasına rağmen müzik hakkında konuşmaya başladığımız anda çok doğal ve içten geldiği gibi bir sohbet yaşadık. ONE OK ROCK’la yaptığım bu iki görüşme bende pozitif etki bıraktı. Japonya’daki müzik sektörü ve duruşları tüm Asya ülkeleri içinde hala en güçlüsü.

 

Röportaj, ONE OK ROCK’ın Hong Kong ‘Asiaworld Expo SkyCity’deki konserinin bir gün öncesine, Marriott Hotel saat 16:45 oda numarası 4 olarak ayarlanmıştı. Oraya vardığımda onlar bir önceki görüşmenin fotoğraf çekimlerini yapıyorlardı. Taka beni gördü ve sıcak bir şekilde karşıladı. “Seni tekrar gördüğüme sevindim!” demesi beni çok mutlu etti.

 

Röportajdan önce birkaç fotoğraf çektik. Dört üye de tam karşımda oturuyordu, sağdan sola Ryota, Tomoya, Toru, Taka sıralamasındaydılar. Taka’nın ortalarında durmuyor olmasına şaşırmıştım. Ben tam Tomoya’nın karşısındaydım ve o bana en uzak noktadaydı. Mikrofonu Taka’ya doğru ayarlamayı düşündüm ama ona hayran odaklı davranmış olacaktım, o yüzden ortada bıraktım. Neyse ki üyelerin hepsi röportaj boyunca aktifti, konuşma neşeli geçti ve çok güldük. İşte sorular ve cevaplar:

 

-Yeni albümünüz 35xxxv’de, albüm giriş müziği “35xxxv” Taka tarafından yazılan enstrumantal bir parça ve arkasından da “Take me to the top” şarkısı geliyor. Neden bu şekilde?


Taka: Bir film izlerken hikayenin bazı sahnelerini hatırlamanızı sağlayan bir müzik olur genelde. Albümdeki girişi ve “Take me to the top”ı belli bir sıralamaya göre yazdım, bir film introsundaki gibi ifade etmek istedim. Film izlemeyi severim ve açılışın verdiği bu his hoşuma gidiyor.

 

-Bu albümde 5 Seconds Of Mars, The Used gibi gruplarla da iş yapmış Colin Brittain ile çalıştınız. Süreç nasıl geçti?


Taka: Onunla John Feldmann aracılığıyla tanıştık. Bir önceki albümde John’la çalışmıştık ve bize Colin’i önerdi. Görüştüğümüzde benzer tarza sahip olduğumuzu fark ettik. Böylece serbest bir çalışma ortaya koymaya karar verdik ve farklı fikirlerin üstüne gittik.

 

-ONE OK ROCK, artı John Feldmann ve Colin Brittain, aranızdaki iletişim nasıldı?


Taka: Take me to the top ve cry out gibi albümdeki 3 şarkı için birlikte çalıştık. Başta ben şarkının tarzı ve ne yönde olacağına karar verdim ve hatta bir kısmını yazdım. Sonrasında John ve Colin ile üstünde düşündük. Sonucunda da içimize sinen birkaç birlikte çalışma çıkardık.

 

-Geçen sene ONE OK ROCK’ın 10. yıl dönümüydü. Daha önce yurt dışına açılmak istediğinizi söylemiştiniz ve şimdi bunu başardınız. Geçtiğimiz bu 10 yıl için neler hissediyorsunuz?


Taka: Şimdiden 10 yıl oldu mu?


Toru: Evet, çok çabuk geçti. Geriye dönüp bakınca dördümüz hep birlikte ileriye gittik, açıkçası birimiz bile eksik olsak bunu başaramazdık. Bugün hala bir aradayız, çünkü aynı hedefe sahibiz ve inanıyorum ki birlikte kalmaya devam edersek bizi hiçbir şey durduramaz.

 

-Son albümünüz Oricon listesinde 1 numaraya yerleşti. Önceki son 2 albümün listenin 2 numarasında kaldığını düşünürsek bu güzel bir ilerleme. Böyle şeyler grup ve müzisyenler için önemli mi?


Taka: Şampiyon olmayı seviyorum ve tabi ki albüm 1 numaraya çıktığı için mutluyuz. Ama aslında çok da önemli değil, çünkü sadece kısa bir dönemi temsil ediyor, kalıcı değil. Bu yüzden çok umursamıyoruz.

 

-Birkaç yıldır yurtdışında tura çıkıyorsunuz. Yabancı ülkelerde sahne almanın en büyük getirisi nedir?


Taka: Japon hayranlarımızı seviyoruz, hatta yurtdışı konserlerimizden sonra daha da sevmeye başladık. Onlar bizim için özel ve tüm güçleriyle destek veriyorlar. Yabancı ülkelerde atmosfer ve seyircilerin tepkisi bölgesel kültüre göre değişiyor. Bu sayede oradaki sektörü anlama şansımız da oluyor. Büyük avantajı var.

 

-Geçmişte unutamadığınız herhangi bir yurtdışı konseriniz oldu mu? Her seferinde daha fazlasını elde etmek için bir istek duyuyor musunuz?


Taka: Birini seçmek zor ve seçmenin mümkün olmadığı tüm bu konser turlarına devam etmek istiyoruz. Turda bizi motive eden enerji de bu. Her seferinde bir öncekinden daha iyisi olsun istiyorum. Felsefem “Bugün dünden daha iyi olmalı”

 

-Yeni albümle ilgili herhangi bir haber var mı?


Taka: Evet, bu sene yeni bir müziğimiz olacak, 2016’da çıkarmayı düşünüyoruz.

 

-Bunu Ryota’ya sormak istiyorum. Red Hot Chilli Peppers’dan Flea sayesinde bas çalmaya başladığını söylemiştin, neden? Çoğu insan sahnede bas gitaristin diğer üyelerden daha önemsiz olduğunu düşünür, bu konuda ne düşünüyorsun? Niye bir bas gitarist olmayı seçtin? Çoğu basçı bas gitar sesinin kalp atış sesine benzediğini söyler, sen de aynı mı hissediyorsun?


Ryota: Haha, Flea’yı seviyorum, beni çok etkiliyor. Onun sahnedeki vahşi performansını ve hareketlerini uygulamak istiyorum. Çok havalı ve bir tarzı var. Flea’yı sevdiğim için Toru bana bas gitara başlamamı önerdi ve beni bu zamana kadar getirdi. Kalp atışı (elini kalbine koyuyor), ben öyle hissetmiyorum. Şu ana kadar kimseden de duymamıştım. Ama eğer gerçekse, bir insanın gerçek hislerini tam anlamıyla gösterebiliyor demektir.

 

-Toru, sen Smashing Pumpkins ve Foo Fighters seviyorsun. Billy Corgan ve Gave Grohl etkisiyle mi başladı?


Toru: Foo Fighters’ı seviyorum. Sadece bir üye değil, grup bütün olarak hoşuma gidiyor. Sahne performanslarından müziğe tutumlarına kadar her şeyleri çok iyi. Aslında en az onlar kadar güçlü birçok yabancı grup da var.

 

-Hala en çok Gibson Les Paul gitarı mı seviyorsun? Gibson’dan ilk gitarını? Şu anda kaç gitarın var?


Toru: Evet, sevdiğim markalardan biri de o. Ama çok ağır bir gitar, o yüzden artık nadiren kullanıyorum. Hmm, şu anda 15 gitarım olmuş olmalı.

 

-Senin sıran Tomoya. Diğer üyeler içinde en az profile sen sahipsin ve internette seni araştırmak oldukça zordu. Bu senin karakteristik özelliğin mi?


(Herkes gülüyor)


Tomoya: Gerçekten mi? Neden? Hep instagramı güncellerim ve her zaman fotoğraf yüklerim!


Ryota: Açıkçası biz bile nelerden hoşlanırsın ve hangi müzisyenleri seversin bilmiyoruz. Süper az profile sahipsin! (Herkes gene gülüyor)

 

-O zaman, en sevdiğin baterist?


Tomoya: Belirli biri yok. Geçen sene yurt dışı turundayken farklı gruplarla tanıştık ve performanslarını izledik. Her grubun kendine has bir havası, her müzisyenin kendine özgü bir karakteristiği vardı. Başarılarının sebebinin de bu olduğuna inanıyorum. Hepsinden çok fazla şey öğrendim, o yüzden kolay kolay birini seçemem.

 

-Tamam, bu son soru. ONE OK ROCK’ın kendi içindeki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız? Kardeş? Aile? Veya iş arkadaşları?


Taka: Bence saydıklarınızın hepsi. Doğruyu söylemek gerekirse üyelerle ailemden daha fazla zaman geçiriyorum.  Bu yüzden aramızda iyi bir ilişki var. Kan bağımız olmasa da derin bir bağa sahibiz.

 

Source/İng. çeviri: lhmvic @ instagram


TR Çeviri: Cage @ONEOKROCK_TR


Bu sitedeki tüm yazı ve çeviriler facebook.com/OneOkRockTurkey sayfasına aittir.